Sürdürülebilir Lojistik

Lojistik bildiğimiz üzere esasında bir ithalat ihracat işinin temelinde yatan aynı zamanda ulaştırma denen faaliyeti de içerisinde yoğun bir şekilde barındıran bir faaliyetler bütünüdür. Dolayısıyla lojistik bir ürünün karbon ayak izinin artmasına da sebep olabilen bir uygulamalar bütünüdür. Tabi her ne kadar durum bu şekilde olsa da lojistik ve taşımacılık yapılmak zorundadır. Durum böyle iken biz bu karbon ayak izini azaltmak için neler yapabiliriz?

Şimdi öncelikle isterseniz girişte de bahsettiğimiz bu karbon ayak izi nedir bunu bir araştıralım?

Karbon ayak izi, esasında karbondioksit tarzında ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın bir çeşit ölçüsüdür. Karbon ayak izi iki ana parçadan oluşur: doğrudan (birincil) ayak izi ve dolaylı (ikincil) ayak izi. Birincil ayak izi nedir diye bahsetmemiz gerekirse evsel enerji tüketimi ve ulaşım (söz gelimi araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının ölçüsüdür. İkincil ayak izi ise kullandığımız ürünlerin tüm yaşamın döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsüne verilen isimdir. Peki lojistikten de ziyade kafalarımızda daha kolay şekillensin diye biz kişisel olarak nasıl birinci karbon ayak izimizi azaltabiliriz. Hemen kısaca örnekleyelim. Mesela tatillerimize uçakla gitmeyebiliriz ya da uçak son tercihimiz olabilir. Elektrik kullanımında daha çok yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanabiliriz. Doğal Gaz ve ısınma için güneş enerjisi kullanmak daha akıllıca bir çözüm olabilir. Aslında bu yolla doğal gaz faturanızı da yılda yüzde 70 oranında azaltmanız mümkün. Seyahatlerinizde olabildiğince toplu taşıma araçlarını kullanın. Yerel otobüs hizmetlerini öğrenip kullanabilirsiniz. Araba paylaşmak da yolculuklarda ayak izinizi azaltmak için önemli bir yöntem. Örneğin işe giderken diğer çalışma arkadaşlarınızla arabanızı paylaşabilirsiniz. Sanırım böylelikle birincil karbon ayak izinin neleri kapsadığı az çok kafamızda şekillenmiştir. Şimdi bir de ikincil karbon ayak izimizi azaltmak için neler yapabiliriz bunlara göz atalım. Bir şeyler satın aldığınız zaman, bu ürünlerin nerelerde üretildiğini ve üretimde hangi maddelerin kullanıldığını göz önüne almak çok önemli. İmalat ya da nakliyesinde yüksek emisyona sahip olan ürünlerden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Yani mesela; Şişe suyu Çoğu Avrupa ve Kuzey Amerika ülkesinde musluk suyunu kullanma konusunda herhangi bir sakınca olmamasına rağmen insanlar şişe suyu alma konusunda ısrar etmektedir. Bu da dolaylı yoldan karbon ayak izini arttırmaktadır. Eğer şişe üzerinde volkanik kaynaklardan geldiği konusunda bir ibare varsa uzak bir yerden ithal edildiğinden emin olabilirsiniz. Suyun nakliyesinin karbon ayak izini hayal edebiliyor musunuz? Sadece bir şişe su. Bir de buna şişeleme ve/veya geri dönüşümden kaynaklanan emisyonları ekleyin.. Bir diğer önemli olan gıda grubu da uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içecekler. Süpermarkete gittiğiniz zaman satın aldığınız yiyeceklerin hangi ülkeden geldiğini anlamak için etiketine bakınız. Örneğin İngiltere’de sonbaharda Yeni Zelanda elması almaya gerek yoktur, ama insanlar buna pek dikkat etmezler. Dünyanın öteki ucundan gelen bir şişe şarabı satın alırken bence iki kez düşünmeliyiz; çok daha fazla, ama çok daha az yol kat etmiş yerel şarap bulup kullanabilirsiniz. Yapacağınız en iyi şey ise tabi eğer imkanlarınız varsa kendi meyve ve sebzelerinizi kendi bahçenizde yetiştirmek olacaktır. Et tüketimini, özellikle kırmızı et tüketimini azaltın. Uzak ülkelerden gelen elbiseler satın almayın. Önce elbiselerin etiketlerini kontrol edin. Eğer 1000 milden daha uzak bir ülkeden gelmişse başka elbise aramaya devam edin. Fazla ambalajlanmış ürünlerden kaçının. Gibi kişisel örnekler vererek aslında kişisel olarak bile ne kadar karbon ayak izini arttırıcı eylemlerde bulunduğumuzu anlatmak istedim. Tek bir kişi bile bu derece evrende karbon salınımına sebebiyet verebiliyorsa koca firmaların ya da daha geniş insan topluluklarının ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkabilecek karbon salınımının hayalini kurabiliyor musunuz? Şimdi karbon ayak izinin ne olduğunu ve az çok bizler için ne önem taşıdığını anladığımıza göre biraz da lojistik sektöründeki önemine ve sektörde karbon ayak izini azaltmak için yapılabileceklere bakalım ve bu durum nasıl sürdürülebilir lojistiğin temellerini atıyor bunu anlayalım

İnsanlar ticari anlamda geliştirdikleri sistemler ve uygulamalar sayesinde ihtiyaçlarını karşılamayı ama edinmişlerdir. Bu ihtiyaçların karşılanması kısa vadede amacına uygun olarak gözükse bile uzun vadeye bakıldığında bizlerden sonra gelecek nesiller için büyük olumsuz sonuçlar doğuruyor olacaktır. Bu sonuçlar insanların ve insanların ihtiyacını karşılayan işletmelerin ortak bir konuda farkındalık sahibi olmasını gerektirmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi insanların farkındalık sahibi olup kişisel olarak neler yapabileceğini paylaştık. Şimdi işletmelere dönüp baktığımızda bu farkındalık sürdürülebilirlik düşüncesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda işletmelerin sürdürülebilirlik düşüncesi ile birlikte çevreye daha az zarar vererek verimli bir üretim yapabilmesi günümüzde çok önem kazanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Krajewskı işletmelerin bazı çevresel konulara dikkat çekerek sürdürülebilirlik yaklaşımını daha iyi uygulayabileceğini düşünmektedir. Bu çevresel konulardan bahsetmemiz gerekirse bunlar şu şekilde sıralanabilir: Şimdi ilk olarak bir işletme çevrenin korunması konusunda daha fazla dikkat etmelidir. Bu kapsamda atık yönetimi çok önemlidir. Atık yönetimi kapsamında ise akarsu kaynaklarının kirletilmemesi ve üretim süreçlerinde meydana gelen zararlı gazların çevreyi daha az kirletecek şekilde filtre sistemlerinin uygulanması da önemli bir paydadır. Bunların yanı sıra firma içerisinde uygulanacak çevre dostu uygulamalar sayesinde çevresel zararın en aza indirgenmesi çevrenin korunması açısından dikkat edilmesi gereken bir başka unsurdur. İşletmeler açısından dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise mevcut üretim sistemlerini çevresel anlayış ile geliştirmektir. Bu doğrultuda işletmeler doğal kaynak kullanımını azaltan yeni sistemler kurmalı, kullanılan enerjinin israfını önleyerek olabildiğince verimli kullanmalı ve atık yönetim sistemlerini çevresel ölçekte geliştirip güncelleyerek atıkların işletmeye geri dönüşümüne imkân sağlamalıdır. Dikkat edilmesi gereken çevresel faktörlerden bir diğeri ise işletmeler çevresel anlamda yapılan çalışmaların müşteriye olan etkilerine de önem vermelidir. Bu doğrultuda kullanılan malzemelerin veya uygulamaların müşteriye zarar vermesi muhtemel en az risk ile geliştirilmesi gerekmektedir. Ve arkadaşlar son olarak işletme çevresel açıdan gerçekleştirdiği yenilikçi uygulamaların müşteri talepleri doğrultusunda şekillendiği konusunda olumlu geri bildirimler almalı. Gerçekleştirilmesi gereken yenilikler sürdürülebilirlik hedefine ulaşma açısından çok önemli bir paya sahiptir. Sürdürülebilirlik anlayışı kapsamında incelenen çevresel konular yeşil anlayış ile doğrudan bağlantılı olarak görülmektedir. İşletmelerin çevreye verdikleri zararların en aza indirilmesi adına yapılacak çalışmalar da yeşil anlayışla yapılmaktadır. Yeşil anlayış nedir diye soracak olursanız. Yeşil anlayış çevrenin daha az zarar göreceği ve çevre koruma bilinci ile yapılan çalışmalar için kullanılan bir kavramdır. Bu anlayış beraberinde önemli bazı uygulamalar ile özdeşleşmiştir. Yeşil anlayışa sahip işletmelerin sürdürülebilirlik hedefleri ile bağlantılı olarak yaptıkları çalışmalar içerisinde karbon salınımı oranlarının azaltılması önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında doğal kaynak kullanımına dikkat edilmesi ve yapılan yenilikler sayesinde işletmenin daha çevreci yeşil anlayışla yönetilmesi de mümkündür. Dünyada gerçekleşen ve büyük kitleleri ilgilendiren olaylar dolaylı olarak tüm ticari işletmeleri etkilemektedir. Lojistik sektörü açısından bu durum değerlendirildiğinde, çevresel sürdürülebilirlik ve küresel ısınma en önemli sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel ısınmanın ortaya çıkmasında doğal kaynakların bilinçsiz bir şekilde tüketimi, atık yönetimi konusundaki eksiklikler, emisyon oranlarında meydana gelen yoğun artışlar ve çevre bilincine uzak yetiştirilen bireyler önemli bir yere sahiptir. Emisyon değerleri, taşımacılıkta kullanılan araçların çevreye karbon salınımı yapması ile doğrudan ilgilidir. Taşımacılık lojistik sektörünün en önemli bileşenlerinden olduğundan, sektörün küresel ısınmadaki payının büyük olduğu söylenebilir. Dünyada tüketilen toplam petrolün %60’ının ve tüketilen toplam enerjinin %25’inin taşımacılık sektörü tarafından tüketildiği göz önüne alınacak olursa sektörün çevresel sürdürülebilirlik açısından önemi daha iyi anlaşılabilir. Lojistik son zamanlarda çevresel etkileri bakımından çok önemli görülmemiştir. Geri plana atılan bu etkiler çevresel açıdan dünyayı maalesef olumsuz yönde etkilemiştir ve etkiler iklim değişiklikleri, küresel ısınma gibi sorunları beraberinde getirmiştir. Ve bunlarla beraber taşımacılık faaliyetlerinin gelişmesi çevresel sorunları da tetiklemiştir. Özellikle 1990’lı yıllara gelindiğinde, artan küresel ısınma problemi basında da kendine geniş yer bulmuş ve bu konuda bir farkındalık oluşturmuştur. Bunca zaman üzerinde çok fazla durulmayan bütün bu sorunlar, etkilerinin şiddetli bir şekilde gözükmeye başlaması ile insanlar tarafından fark edilmeye başlanmış ve dolayısıyla beraberinde farkındalık da artmıştır. Sürdürülebilir lojistik anlayışının günümüzde birçok firma tarafından kabul edilmesinin aslında belirli nedenleri vardır. Bence bunları şu şekilde sıralamalıyım. Gelişen sosyal bilinç. Hem tedarikçiler hem üretici firmalar hem de müşteriler açısından düşünmeliyiz bu sosyal bilinç kısmını. Sivil toplum kuruluşları tarafından üretici firmalara yapılan baskılar. Bu da çok önemli bir sebep.  Hammadde kaynaklarının hızla tükenmesi kısacası firmalar artık bu doğadaki yok oluşun ucunun kendilerine de dokunacağını hissetmesi de diyebiliriz. Dolayısıyla bu durumun yarattığı endişe de onları sürdürülebilirlik anlayışını belki de sürdürülebilir lojistik anlayışını benimsemeye zorluyor. Bir de son olarak artık ciddi ciddi küresel ısınmanın sonuçlarının kendini göstermeye başlaması. Bu da hem firmaları hem de bütün insanlığı harekete geçirmeye neden olmuştur.

Şimdi madem sürdürülebilir lojistikten bahsediyoruz sürdürülebilir lojistik başlığı altında hava kalitesi, gürültü, bio çeşitlilik, toprak kullanımı ve atık yönetimi konuları da dikkat edilmesi gereken konu başlıkları arasında yer alıyor. Sürdürülebilir lojistikte en önemli faktör çevresel sorunları en aza indirip dünyayı insanlık için daha yaşanılabilir bir hale getirmektir. Tabi bu doğrultuda yapılacak en ufak bir çalışma bile önem arz etmektedir. Yapılacak ve hali hazırda da yapılıyor olan çalışmalardan birisi de dünya üzerinde git gide azalan hava kalitesiyle ilgilidir. Özellikle lojistik altında kullanılan araçların çevreye yaptığı salınımlar hava kalitesini düşüren önemli bir durumdur. Bu doğrultuda yapılacak en temel hamle yeşil lojistik uygulamalarına geçiştir. Bu uygulamalar sürdürülebilir lojistik alanında yapılacak en temel adımdır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise atık yönetimidir. Bunu uygun bir şekilde sağlamak ve yönetmek zincirleme olarak hava kalitesini ve diğer bir çok doğa problemini de çözümleyecek bir çalışma olacaktır. Ekonomi alanında ise sürdürülebilir lojistiğin getireceği etkiler özellikle uzun vadede kuşkusuz olumlu yöndedir. Yapılacak uygulamalar firmaları maliyet açısından düşündürse de, tüketicilerin bilinçlenmesi ile beraber bu alanda yapılacak yatırımlar karşılığını en kısa sürede gösterecektir. Şu anda bazı firmaların benimsemiş olduğu yeşil lojistik anlayışı ve yapılıyor olan sürdürülebilir lojistik uygulamaları müşteriler tarafından takdir edilip bu anlayışı benimsememiş firmalara nazaran daha çok tercih edilmektedir. Şimdi bu her iki durumdan da bahsettiğimize göre sürdürülebilirliği hangi uygulamalarla sağlayabiliriz bunlardan bahsedelim. Aslında her iki sürdürülebilirlik uygulamasının da sitemizde detaylı yazılarını görebilmeniz mümkün fakat sürdürülebilir lojistikten bahsetmişken bu uygulamalara değinmeden yazımı bitirmek istemem. Bu nedenle buyurun Yeşil Lojistik ve Tersine Lojistiği kısaca bir gözden geçirelim.

YEŞİL LOJİSTİK

Sürdürülebilirlik kavramı ile çok yakından ilgili olan Yeşil Lojistik günümüzde sektörde gelişen yeniliklerin üretim aşamasındaki kilit noktası durumundadır. Firmaların yeşil uygulamalara olan ilgisi gün geçtikçe artmaktadır ve bu yapılan çalışmalar ve uygulamaları doğrudan etkilemektedir. Lojistik bu noktada yeşil kavramını kendine uyarlayan en başarılı sektörlerin başında gelmektedir. Bu durumun altında yatan neden ise kuşkusuz sektörün çevreye verdiği büyük olumsuzluklardır. Yeşil lojistik, lojistik literatürüne 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında dâhil olmaya başlamıştır. Lojistik sektöründe de yeşil bir bilince sahip olunması gerektiği ve devletlere bu konularda teşvik sağlaması gerektiği hissettirilmiştir. Lojistik alanda yeşil anlayışla yapılabilecek çalışmaların ileride bir fırsat yaratılabilecek bir durum olduğu kavramın ortaya çıktığı yıllardan beri düşünülmektedir. Mesela yeşil lojistik nelerdir: Ürünlerin küçük gruplar halinde nakliyesinden ziyade daha büyük gruplar halinde taşınması yeşil lojistiktir veya üretim ve sevkiyat için alternatif çevre dostu yakıtlı araçların kullanılması veya EURO 5’ e sahip araçların kullanılması, araçlara gürültü ve ses önleyicilerin takılması, çevre dostu verimli ulaşım ve dağıtım sistemlerinin kullanılması bunların hepsi yeşil lojistiğe örnektir arkadaşlar.

TERSİNE LOJİSTİK

Lojistik geleneksel anlamda bakıldığında ileri yönlü işleyen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır fakat geleneksel yaklaşımlar gelişen dünya ile beraber ne yazık ki verimli olamamaktadır. İleri yönlü yaklaşım bir malın üreticiden tüketiciye kadar olan tüm süreçleri sırasıyla kapsamaktadır. Fakat yeşil anlayış ve sürdürülebilir düşünce ile ileri yönlü akış tersine dağıtım yapılarak çevresel bir sisteme dönüşmüştür. Atıklar ve kullanılan maddelerin tekrar üretime kazandırılmasını amaçlayan bu yaklaşım sürdürülebilir ve yeşil lojistiğin içinde alt bir sistem oluşturmuştur. Bu sistem tersine lojistik olarak adlandırılmaktadır. Tersine Lojistik kavramı sürdürülebilirlik altında önemli bir konumdadır. Sürdürülebilirlik bizlere ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak adına yapılan çalışmaları kastederken tersine lojistik tam olarak bunu yapmaktadır. Tersine lojistik faaliyetlerinde firmalar kullanılan ve kullanım dışı kalan ürünleri verimli bir şekilde geri kazanma ve daha verimli kullanma amacı ile çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda tersine lojistiğin sürdürülebilir lojistik atında bir uygulama gibi görünmesi yanlış değildir. Burada dikkat edilmesi gereken sürdürülebilir lojistiğin bir uygulamalar bütünü olduğu ve alt kavramları olmadan yeterince güçlü olamadığıdır. Gerek tersine lojistik gerek yeşil lojistik kavramları sürdürülebilir lojistiği destekleyen kavramlardır. Bu gibi uygulamalar sürdürülebilir lojistik adı altında incelenmekte olup aynı amaca hizmet etmektedirler. Tersine lojistik faaliyetleri bazı temel aşamalardan oluşmaktadır. Bunlar geri kazanılacak ürünlerin ve toplanacak noktaların belirlenmesi, ürünlerin geri toplanması, gözden geçirilerek sınıflandırılması, ürünlerin yenilenmesi, nakil edilmesi ve sürecin kontrol aşamalarıdır. Buradan da görüldüğü gibi tersine lojistik tedarik zinciri içerisindeki geri yönlü akışlar ile ilgilidir. Özellikle atık haline gelebilecek pek çok kullanılabilir malzemenin geri kazanılması açısından sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Şimdi şöyle yazımızın geneline de baktığımızda bahsetmek istediğim şeyi özetliyeyim.. Lojistik tarih içerisinde var olduğundan bugüne kadar önemli bir yerde olmuştur. Günümüzde işletmeler açısından da son derece önemli olan bu faaliyet çevresel bir bilinç ile uygulanması geleceğimiz açısından önem taşımaktadır. Lojistik faaliyetlerin gerçekleşmesi çevresel olarak bir takım sorunları beraberinde getirmektedir. Bu çevresel sorunların ne başında küresel ısınma gelmektedir. Küresel ısınmanın en büyük sebeplerinden biri karbon salınımının gerektiğinden fazla bir şekilde doğaya karışmasıdır. Bu durum lojistik sektöründe ulaşım faaliyeti gerçekleştiren araçlar sayesinde etkisini arttırmaktadır. Bu etkinin olabildiğince en aza indirilmesi konusunda özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan birçok kural bulunmaktadır. Bunlar sürdürülebilirlik uygulamaları ve sürdürülebilirlik projeleridir. Sürdürülebilirlik kapsam olarak ekonomik, çevresel ve sosyal olarak üç farkı başlık altında toplanmıştır. Konumuz olan sürdürülebilir lojistik işletmelerin daha çok çevresel açıdan ağırlık verdiği bir yaklaşımdır. Sürdürülebilirliğin daha etkin bir şekilde kullanılması için işletmelerin sosyal ve ekonomik alanda yapacakları faaliyetlere de önem vermesi gerekmektedir. Sosyal ve ekonomik kapsamda sürdürülebilir olmayan işletmelerin çevresel açıdan sürdürülebilir olması pek mümkün olmayacaktır. İşletmelerin ekonomik sürdürülebilirlik konusunda başarılı olması, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir olma konusunda avantaj sağlayacaktır. Çevresel sürdürülebilirlik alanında başarılı olmak isteyen işletmeler bu kapsamda sadece sürdürülebilirlik faaliyetlerine odaklanarak başarılı getirmeyecektir. Çevresel açıdan sürdürülebilir olmak ortak bir bilinç ile mümkündür. İşletme bünyesinde her kademeden çalışanın bu bilince sahip olması neticesinde sürdürülebilirlik tam olarak gerçekleştirilebilir. Yapılan faaliyetlerin etkinliği ve verimliliği o faaliyetleri uygulayanlar kadar başarılı olabilmektedir. Türkiye’de çevresel sürdürülebilirliğin geliştirilmesi alanında yapılan uygulamalar işletmeler tarafından uygulansa dahi ülkemizde faaliyet gösteren lojistik firmaları düşünüldüğünde bu sayı yetersiz kalmaktadır. Yapılan çalışmalar haricinde yapılmayan çalışmaların devlet kontrolünde değerlendirilmesi ve caydırıcı cezalar verilmesi bu konuda gelişim gösterebilmemiz açısından önemlidir. Ülkemizde konum itibari ile birçok ulaşım faaliyetinin gerçekleşmesine imkân veren bir yapı olması karşısında bu konuda yeterli çeşitlilik sağlanamamıştır. Lojistik faaliyet yürüten firmalar genel olarak çevreye en fazla zararı veren karayolu taşımacılığını gerek esnekliği gerek ise maliyetleri bakımından tercih etmektedir. Bu tercih ülkemizin sürdürülebilirlik açısından diğer ülkelerden geri kalmasına sebebiyet vermektedir. Yapılacak olan altyapı çalışmaları ve destekler sayesinde ülkemizdeki diğer imkânlarında bu doğrultuda geliştirilmesi gerekmektedir. Büyük bir potansiyele sahip olan Türkiye açısından lojistik sektörünün geleceği son derece olumlu durmaktadır. Bu sonucun gerçekleşmesi adına zaman kaybetmeden yapılacak faaliyetlere destek verilmelidir. Son olarak çevresel sürdürülebilirliğin önemi geç olmadan anlaşılması gerekmektedir. Öte yandan çevrenin geri dönülemeyecek düzeyde kirletilmesi hem bizler hem gelecek nesiller açısından büyük olumsuzluklar doğurabilir. Bu konuda yapılan çalışmaların niteliği ve sayısı geç kalınmadan arttırılmalıdır. İşletmelerin kar odaklı yaklaşımları çevresel konuları göz ardı etmesine sebep olabilir fakat sürdürülebilirlik bilinci ile gerçekleştirilen faaliyetler küreselleşmenin ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile beraber marka imajını da olumlu yönde etkileyecektir. Marka imajı işletmelerin rekabet edilebilirliklerini arttıracak ve bu doğrultuda ekonomik faydanın daha etkili bir şekilde sağlanması mümkün olacaktır. Bu durum bir yatırım gibi düşünülebilir, farklı olarak işletmeler açısından sadece ekonomik yarar sağlamayacak aynı zamanda çevresel alanda getirdiği fayda ile daha büyük avantajların önünü açacaktır. Çevreye duyarlılık ve dolayısıyla sürdürülebilirlik kavramına lojistik endüstrisine işletmeler tarafından verilen önem her geçen gün artmaktadır. Lojistik faaliyetlerin sadece taşımacılıktan ibaret olmadıklarının işletmeler tarafından fark edilmeye başlanmasından itibaren rekabet üstünlüğünü elde etme çabaları çevrenin ve dolayısıyla kaynakların yeniden kullanımını ve dolayısıyla lojistikteki yeni yaklaşımları zorunlu kılmıştır. çalışmada değinilen Lojistik ve Sürdürülebilirlik Bağlamında Yeni Yaklaşımlarla işletmelerin maliyetlerinin azaltılması, rekabet baskısının minimuma indirilmesi, çevrenin korunması, kaynakların gelecek nesillere aktarılması ve bu yolla riskin minimize edilmesi ile sosyal faydanın ve işletme karının maksimize edilmesine olanak sağlayacaktır.

YEŞİL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR LOJİSTİK

KAYNAKÇA

  • https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/909202
  • https://ulk.ist/media/kitap/IV-UKODTLK/lojistik-sektorunde-surdurulebilirlik-uygulamalari.pdf
  • https://dergipark.org.tr/en/pub/eksen/issue/62602/947495
  • https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0925527310002173
  • https://file.scirp.org/pdf/JSSM_03_01_2010070802162481.pdf#page=78
  • https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0959652615013268

Instagram Hesabı‘mızı da takip edebilirsiniz!

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Konu & Yorumlar