Lojistik 4.0 Kavramı ve Lojistik Bilgi Teknolojileri

LOJİSTİK 4.0 KAVRAMI VE LOJİSTİK BİLGİ TEKNOLOJİLERİ

Lojistik bilişim sistemleri ve dijitalleşmenin de etkisiyle çağımız işletmeleri 4. toplumsal dönüşüm sürecinin getirmiş olduğu değişimler ile karşı karşıya kalmakta ve bu dönüşüm sürecinin getirdiği değişiklik ve yenilikler doğrultusunda çoğu uygulamaları üzerinde köklü değişiklikler yapmak zorunda kalmışlardır. Bu bağlamda aşağıda belirtmiş olduğumuz başlıklar nazarında, bilgi teknolojilerinin getirmiş olduğu yenilikçi çözümler ve lojistik sektörü üzerinde kullanılan 4. Dönüşüm süreci kapsamındaki bilgi teknolojilerine dair bilgilere yer verilmiştir.

LOJİSTİK 4.0 TANIMI VE ÖNEMİ

İlk kez Almanya’nın Hannover şehrinde gerçekleşen bir fuarda isminin duyulduğu ve endüstri 4.0 ile gündeme gelen yenilikçi yaklaşım ve çözümler, haliyle lojistik sektörü üzerinde de bir etkiye sebep olmuştur. Bu etkinin doğru anlaşılabilmesi için ise önceki endüstri devrimlerinin doğru analiz edilmiş olması gerekmektedir. Genel anlamda bilindiği ismiyle dördüncü endüstri devrimi olarak nitelendirilen “Endüstri 4.0” kavramı, önceki sanayi devrimlerinde de olduğu gibi zorunluluktan doğmuş ve internet ağı sayesinde makinelerin birbirleri arasında iletişim kurmasıyla birlikte tam zamanında lojistik hizmetleri daha etkin ve verimli bir konuma gelmiştir.  Bu gelişme sayesinde ise tedarik ve lojistik sektörü alanlarında insan gücü ile yerine getirilen birçok faaliyet, yerini akıllı araçlar ve robotlara bırakmak zorunda kalacaktır. Zamanla kendisini ilk halinden daha çok geliştiren bu sistem, lojistik süreçlerinin dijitalleşmesi yönünde büyük katkı sağlamış ve günümüz çağında var olan bu gelişmeyi önemsemeyen bazı şirketler ise rekabetten geriye kalanlar olarak yerlerini alırlarken bunun aksi yönünde hareket edip bu dijitalleşmeyi bir iyileştirme fırsatı olarak gören şirketlerse büyük oranda rekabet avantajı sahibi olmuşlardır. Lojistik 4.0 teknolojisi ile lojistiğin 7 doğrusu olarak adlandırılan doğru ürünün, doğru miktarda, doğru zamanda, doğru kaynaktan, doğru yolla, doğru fiyata sağlanabilmesi aşamaları, dijital dönüşüm teknolojileri olan “CAMPS” yardımıyla birlikte en başta ulaşım teknolojileri olmak üzere bütün lojistik süreçleri; ; C (Cloud) bulut bilişim, A (Analytics) büyük veri analizi, M (Mobility) mobil dünya, P (Productivity) üretkenlik, S (Security) siber güvenlik sistemlerinin sağladığı destek sayesinde ürünler alıcısına senkronize bir biçimde, hızlı ve hata payını en aza indirgeyerek alıcısına ulaşma fırsatına sahip olacaktır. Dolayısıyla 4.0 teknolojileri, beklenilen başarıyı yakalayabildiği noktada malzeme akışı sürecine dair oluşabilecek hatalara karşın ya da genel anlamda oluşabilecek lojistik sorunları gözle görünür bir biçimde azaltmaktadır. Bunu gören ve fark eden şirketlerin ellerinde bulunan tüm ürün hatlarına ve süreçlerine ağ oluşturabilmek adına yöneldikleri yön doğrultusunda lojistik 4.0 uygulamalarını devreye sokmuşlardır. İlk haline nazaran zamanla gelişen, değişen ve büyüyen bu teknoloji, özellikle lojistik sektörü üzerinde bir etki yaratmış ve bu etki doğrultusunda sektör içerisinde yer alan tüm alt kollar benzer oranlarla bu değişimden etkilenerek payına düşen kısmı almışlardır. Lojistik 4.0 bilgi-işlem ve teknolojilerini kullanan şirketler arasında ise tedarik zinciri süreçlerini ve şirketler arası iletişimlerini üst düzeye taşımışlar ve ayrıca üretime hız katarak, zamanında üretim sağlayarak düzenli bir üretim süreci sağlayabilmişlerdir. Tüm bu anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere lojistik 4.0 uygulamasının temel amacı, tedarik zinciri süreci içerisinde verimliliği artırmak ve çok daha etkin bir süreç getirisi sağlamaktır.  Bahsedilen etkin ve verimli bir 4.0 lojistik süreci elde edebilmek için ise; Kaynak planlama, depo yönetim sistemleri, taşımacılık yönetim sistemleri, akıllı taşımacılık sistemleri, bilgi güvenliği ve teknolojileri gibi alanlardan faydalanılmalıdır.

LOJİSTİK 4.0’IN TARİHSEL GELİŞİMİ

Lojistik 4.0 kavramının temeli, ilk sanayi devrimi, 18. Yüzyılın sonlarına dayanmaktadır. Kavram, tıpkı endüstri gelişim süreci gibi 4 aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalardan ilk üçü devrim, makineleşme, elektrik enerjisinin kullanımı ve bilgi teknolojilerinin sonuçlarını içerisinde barındırırken, dördüncü devrimse yeni ve daha verimli süreçler, yeni ürünler ve hizmetler sağlayabilme yetisine sahip dijital teknolojilerin kullanılması ile alakalıdır. İkinci sanayi devrimiyse 20. Yüzyılın başlarında elektrik enerjisi ile gösterildiği bilinmektedir. Son devrimlere doğru gidildikçe gelişen bilgi teknolojileri ve yönetim süreci karşısında üçüncü sanayi devrimi, 1970’li yılların hemen hemen başında yer alarak elektronik ve bilgi teknolojilerine dayalı otomatik üretim ile temsiliyetini yerine getiriyorken, son olarak dördüncü sanayi devrimi yani endüstri 4.0, heterojen verilere ve bilgi bütünlüğü sağlayan üst düzey üretim sistemleri ile üretim gözler önüne taşınmaktadır. Her daim gelişen ve büyüyen bu sistemin yerini 2030 yılından itibaren dijital ekosistemin alacağı düşünülmektedir.

Bahsedilen dijital ekosistem, doğal ekosistemden ilham alan, kendi kendini düzenleyebilme yetisine sahip, ölçekleyebilme ve sürdürülebilir olma yeteneğine sahip, ayrıştırılabilir, uyarlanabilir ve dış dünya ile iletişim ve etkileşime açık, belirli bir düzen içerisinde ilerleyebilen bir sistemdir. Aşağıdaki tabloda da bahsedilen süreçleri, lojistik 4.0 kavramının oluşumunu ifade eder bir şekilde özet halinde gösterilmiştir.

Görüldüğü üzere birinci endüstri devrimi (Lojistik 1.0), su ve buhar gücünden yararlanan fiziksel sistemlerin ortaya çıkması ile başlamış ve bu dönemdeki en büyük buluş mucidi James Watt olmuştur. Bu dönem içerisinde genel olarak bakıldığında tarımdan sanayiye bir geçiş olmuş ve aynı zamanda üretimin atölyeden küçük çaplı fabrikalara yöneldiği ve aletlerin yerini makinelerin almaya başladığı bir dönemi barındırmaktadır. Aynı zamanda kullanılan buhar ve kömürün de etkisiyle demir normalden fazlaca kullanılmaya başlanmış ve bu sayede hareket gücü artarak dönemi makineleşmeye doğru itmiş, üretimin fabrikalara doğru taşınmasına karşın bir alt yapı hazırlanabilmesi açısından etkisini göstermiştir. Dönemi zamanla sanayileşmeye doğru götüren bu etkenler dolayısıyla sanayileşmenin de başlangıcı olarak görülen bu devrim, ilk kez İngiltere’de dokuma tezgâhlarının makineleşmesiyle ortaya çıkmış ve Avrupa Kıtası’na ardından da tüm dünya üzerine yayılmıştır.

İkinci endüstri devrimi (Lojistik 2.0), oluşan yeni teknolojik gelişmeler sonucunda evrim ya da kitlesel üretim devrimi olarak nitelendirilmiş ve aynı zamanda bu dönem, endüstri mühendisliği dönemine de bir geçiş sağlamıştır. Bu gelişimin ana kaynağı ise dönem içerisinde elektriğin de yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte Henry Ford’un “Model T” adını verdiği araba modelini, montaj bandında seri üretime geçirebilmesi olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda dönemin en büyük teknolojik gelişmesiyse, elektrik gücünün sanayi alanlarında kullanılmaya başlanması ve seri üretim bantları olmuştur. Zamanla ülkeler arasında yayılmaya başlayan devim, kısa süre içerisinde Avrupa, Amerika ve Japonya’da yayılım göstermeye başlamıştır. Bu teknolojik gelişim sayesinde büyümeye ve gelişmeye başlayan Amerika ve Almanya endüstriyel alanda dünya liderliği konumuna erişmişlerdir. Etkisinin günümüzde hala devam ettiği görülen bu dönem; kâğıt, plastik boya, buzdolabı, mikroskop ve endüstriyel asitler gibi şu anda kullanmaya devam ettiğimiz buluşları bizlere kadar taşıyan bir dönem olarak kalmıştır.

Üçüncü endüstri devrimi (Lojistik 3.0), bilgisayar devrimi ya da dijital devrim adıyla nitelendirilmiş ve bu dönemde hesap makinesi evrimleştirilerek bilgisayar üretimine doğru bir gelişim gösterilmiştir. Bu da dönemin temel yapı taşı haline gelmiştir.  Bunun dışında dönemin başlıca önemli yenilikleri arasında; bilgisayar, mikro elektrik, lazer, fiber optik, telekomünikasyon, nükleer enerji, biotarım ve biogenetik gibi vb. bilimlerin gelişimi sayılabilmektedir. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler doğrultusunda üçüncü endüstriyel devrim, zamanla sayısallaşmış ve kendi kendini yönetir hale gelmiştir.

Son olarak dördüncü endüstriyel devrim ( Lojistik 4.0), en geniş anlamda üretim yöntemlerinin endüstriyel nesnelerin interneti ile bütünleşmesi olarak nitelendirilmiştir. Lojistik 4.0’daki yeni teknolojilerden bazılarıysa; robotik sistemler, sensörler, yapay zekâ, bulut bilişim,  eklemeli üretim (3D Baskı), insansız hava araçları (İHA), sürücüsüz araçlar gibi yenilik sağlayan tüm teknolojiler üretim süreçlerine bağlanmışlardır.

LOJİSTİKTE KULLANILAN BİLGİ TEKNOLOJİLERİ

Zamanla gelişen uluslararası lojistik faaliyetler sonucunda oluşan karmaşık süreç akışının ortadan kaldırılabilmesi ve daha senkronize bir alan yaratılabilmesi noktasında lojistik bilgi teknolojileri tümüyle vazgeçilmez bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Bu karmaşık ortamın yönetilebilmesi ise tamamen bilgi teknolojileri ve yeni uygulamaların geliştirilmeye başlanması ile mümkün olmaktadır. Bu doğrultuda lojistik bilgi teknolojilerinin bazı avantajları ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bazılarıysa aşağıdaki maddelerde belirtilen bilgiler doğrultusunda özetlenebilmektedir.

  • Önceki elde bulunan verilere nazaran daha verimli sonuçlar elde edilmesine olanak sağlar,
  • Daha sistemli bir çalışma yapısına sahip olduğundan genel anlamda oluşabilecek hata oranını en aza indirger,
  • Sağlanan senkronizasyon sayesinde işletmelerde yürütülen süreçlerin kalitesini artırır,
  • Sunduğu imkânlar ve hizmetler neticesinde memnuniyet ve işe katılım oranını artırır,
  • Örgütsel öğrenme ve örgütsel hafızayı artırır,
  • Oluşan sorunları ve hataları en aza indirgeyerek ya da üretkenlik sağlayarak bazı ürün ve hizmet gruplarında, yenilikçi çözümler ve buna nazaran önemli kapasitelerin ortaya çıkmasını sağlar.

LOJİSTİK 4.0 KAPSAMINDAKİ BİLGİ TEKNOLOJİLERİ

Endüstri 4.0 dijital üretim teknolojisi, internet ağıyla kurulmuş olan bir iletişim, bilgisayar ve otomasyon teknolojileri gibi birçok alanı da içerisinde barındıran esnek ve karmaşık bir sistem yapısına sahiptir. Bu uygulamanın temeldeki asıl amacı, karmaşık sistem yapısını çözümleyerek dijital tasarım ve simülasyon, veri yönetim ve üretim ağlarını bir süreç dahilinde yönetebilmek, veri madenciliği, analiz, yorumlama ve karar verme yasalarına dayanmakta olan tüm işlevleri bilgiye ulaştırmaktadır.

NESNELERİN İNTERNETİ (İNTERNET OF THINGS – LOT)

Kavram, endüstri 4.0’ın temel yapı taşını oluşturmakta ve en önemli teknolojik bileşeni olarak kabul görmektedir. 21. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan nesnelerin interneti terimi, nesnelerin birbirleriyle veya daha büyük sistemlerle iletişim halinde olmasını tanımlamaktadır. Bu kavramın ortaya çıkış fikri ise, bir İngiliz girişimci ve yatırımcı olan Kevin Ashton tarafından ortaya atılmıştır. Fikirse, 1999 yılında ürünlerin bilgisayar ve sensörler yardımıyla arada bir iletişim kurularak veri alışverişi yapabilmeleri yönünde olmuştur. Bu fikir sunulduktan hemen hemen bir 10 yıl sonra, dünya üzerinde ağa bağlı olan cihazların sayısının dünya nüfusunun yarısını aştığı gözlemlenmiştir. Çok uluslu bir ağ teknolojisi şirketine sahip olan Cisco’ya göre ise “Her şeyin interneti” olarak nitelendirilirken nesnelerin gerçek doğuşu olarak kabul edilmiştir. Bu yaklaşım karşısında sadece nesneler olmamakla birlikte; süreçler, veriler, insanlar ve hatta hayvanların da birbirleri arasında sürekli ve bir kesinti olmaksızın iletişim içerisinde olabildikleri bir sistem hayata geçirilmiştir. Zamanla gelişen teknoloji sayesinde günümüzdeyse, bilgisayar, tablet ve telefonlar gibi internetin yeni kullanım alanları da denilebilecek opsiyonlar ortaya çıkmış ve aynı zamanda şu anda çevremizde olan ve hemen hemen hepimizin de kullanmakta olduğu kahve makinaları, termostatlar, aydınlatma sistemleri ve televizyonlar gibi vb. eşyalar da nesnelerin interneti sayesinde kullanılabilir bir hal almışlardır.  Genel olarak bu nesnelerin işleyişi ise, sahip oldukları sensörler ve internet yardımıyla birbirleri ile iletişim kurarak ve veri gönderimi sağlayarak yerine getirilmektedir. Nesnelerin interneti kavramı, tüm bunlarda olduğu gibi lojistik sektörü alanında da bir etkiye sahiptir. İnternetin zamanla yaygınlaşmaya ve kullanılmaya başlanması ile birlikte bundan haliyle çoğu işletme de yararlanmaya başlamış ve bu durum aynı zamanda rekabeti de beraberinde getirirken lojistik sektörü üzerinde kullanılan bilgi teknolojileri yazılım ve uygulamaları, bahsi geçen firmaları nesnelerin internetinin kullanımı adına yapmış oldukları yatırımları artırmaya doğru itmektedir. Böylelikle uluslararası ticaretin de gelişmeye başlaması ile birlikte oluşan piyasa şartları altında lojistik süreçlerin yönetimi, bilgi teknolojilerinin kullanımı ile birlikte eskiye nazaran çok daha kolaylaşmaya başlamıştır.

SİPARİŞ YÖNETİM SİSTEMİ (ORDER MANAGEMENT SYSTEM – OMS)

Sipariş yönetim sistemi, ürün ve hizmetler arasında bir yönetim sağlanması ile müşteri memnuniyetinin artırılması doğrultusunda varlığını sürdüren bir programdır. Dolayısıyla bu sistem, sipariş edilen ürünle ilgili süreçleri, sipariş ve stok durumu, iade süreci ve iadelerin yönetimi ile ilgili bilgileri doğru bir şekilde sunarak, oluşan müşteri ihtiyaçlarının, istenilen zamanda istenilen yere doğru bir şekilde ulaştırılmasını hedef edinmektedir. Kısa bir tanımla kavramı açıklayacak olursak, sipariş yönetimi ve müşteri hizmet kalitesinin göstergesidir diyebiliriz.

DEPO YÖNETİM SİSTEMİ (WAREHOUSE MANAGEMENT SYSTEM – WMS)

1970’lerden beri kullanılan depo ve stok yönetimi yazılımları, lojistik süreçleri desteklemek için kullanılmış ve büyük fayda sağlamıştır. Kavramsal olarak depo yönetim sistemleri, herhangi bir depoda bulundurulan bütün bilgilerin ve olması gereken bütün depo süreçlerinin elektronik yolla yönetilen yazılımlardır. WMS, depo ve dağıtım merkezlerinde bulunan stokları, depolama kaynaklarını, ürünlerin depolanması için kullanılan donanımlar, insan kaynağını ve bilgisayar teknolojilerini de ele alarak tüm bu etkenleri birleştirip olacak olan süreçlerin etkin ve bir o kadar da verimli olarak yönetilmesini sağlamaktadır. Müşteriler bazında ise WMS, stok değerliliğinin düşürülmesi, iş gücü verimliliğinin yükseltilmesi, RFID ve barkod sistemleriyle birlikte sevkiyatların doğruluk oranlarının artırılması, memnuniyet açısından, müşteri ihtiyaçlarının muntazam ve kusursuz bir şekilde yerine getirilmesi gibi etken ve işlevler dolayısıyla işletmelerin maliyetini azaltma eğilimi göstermiş ve bunun sonucunda da gelirlerinin artması yönünde destek sağlayan bir taraf olmuştur.

ULAŞTIRMA YÖNETİM SİSTEMİ (TRANSPORTATION MANAGEMENT SYSTEM – TMS)

İngilizce karşılığı Transportation Management System (TMS) ismiyle nitelendirilirken Türkçe karşılığı ise “ Ulaştırma Yönetim Sistemi, Nakliye Yönetim Sistemi ve Taşımacılık Yönetim Sistemi” gibi farklı terimlerle nitelendirildiği bilinmektedir. Kavram, 1990’lı yılların sonuna doğru uluslararası ve birbiriyle bağlantılı olan lojistik faaliyetlerinin zamanla daha çok artmasına da bağlı olarak oluşan karmaşıklık sonucunda ulaşım türlerinin seçimi, yüklerin planlanması, taşınacak ürünlerin diğerleriyle birleştirilebilmesini sağlayabilmek, maliyetleri azaltmak, ulaşım araçları içinse doğru rotayı belirlemek ve bunların en uygun şekilde kullanılabilmesini sağlayan bir yazılımı ifade etmektedir.

ARAÇ TAKİP SİSTEMİ (VEHICLE TRACKING SYSTEM – VTS)

Araç takip sistemi (Vehicle Tracking System-VTS), kendisi için önceden belirlenmiş olan küresel konum belirleme servisi (GPS) sayesinde araçların konumlarını gösteren bir sistemdir. Bu sistem içerisinde işlemci, bellek, GPS, GSM gibi destek sağlayan ek kavramlar da kullanılmaktadır. Günümüzde ise bu kavram, yakıtların maliyetlerinin düşürülmesi, anlık olarak izlenen trafik yoğunluğuna karşın bir rota belirleyebilmek, yük taşıma konteynerlerinin iç sıcaklığından güvenlik bilgilerine ulaşabilmek için kullanılan bir sistem olması ile birlikte tüm bunların aksi yönünde oluşabilecek araçların kullandıkları yakıt miktarları ve bunların durumları, arıza bilgileri, bakım-onarım zamanları ve hız sınırlarını ihlal edip etmedikleri gibi vb. etkenlere erişebilmekte ve aynı zamanda bunlara karşın geçmişe yönelik bir rapor sunabilmektedirler.

BARKOD VE RADYO FREKANSI TANIMLA (RADIO FREQUENCY IDENTIFICATION – RFID)

1952 yılından sonra ortaya çıkan barkod sistemi, zamanla lojistik alanında da kullanılmaya başlanmış ve farklı kalınlıklardaki dik çizgiler ve bu çizgilerin arasında oluşan boşluklar ile tanımlanan kodların taranmasıyla verilen elektronik sistem üzerine aktarılmasını sağlayan bir sistem olarak ifade edilmiştir.  Sistemin ilk kullanımıysa dost ve düşman uçaklarının ayırt edilebilmesi amacıyla 2. Dünya savaşı dönemlerinde gerçekleşmiştir.

SİBER – FİZİKSEL SİSTEMLER (CYBER – PHYSICAL SYSTEM / CPS)

Siber-fiziksel sistem, kavramsal olarak ilk önce 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde, fiziksel dünya ile bilgisayar sisteminin artan önemine değinebilmek amacıyla Lee tarafından kullanımı gerçekleştirilmiştir. Sistem, internet gibi ya da benzer işlevi gören bir alt yapı sistemleri sayesinde haberleşebilen yazılım bileşenleriyle birlikte mekanik ve aynı zamanda elektronik parçalardan meydana gelen değer zincirlerinin tüm aktörlerini de içerisinde barındıran bir akıllı ağ sistemidir. Bu akıllı ağ sistemi sayesinde endüstri 4.0 kavramının önemli güçlerinden birisi olan siber-fiziksel sistemler sayesinde gerçek ve sanal dünya arasında var olan sınırı biraz da olsa ortadan kaldırabilmeyi başarmıştır. Sistemin düzgün ve doğru bir şekilde çalışabilmesi içinse, birbirleriyle iletişim halinde olan özel algoritma ve yazılımlar yer almakta ve bu teknoloji, sensörler ve aktüatörlerin sağladığı destekler üzerine fiziksel dünyanın benzetiminin sanal bilgi işlem dünyasının içerisine aktarımı sağlanmaktadır. Genel olarak işleyişi ise, radyo frekans sistemi yardımıyla nesneleri tanımlayabilen RFID teknolojisi, nesnelere ait bilgileri bilgisayar ya da benzeri bir yetiye sahip mikroişlemci olan ara yüzlere iletmekte ve bilgileri içerisine alan ara yüzler, bu elde ettikleri bilgilere işleyerek bilgi işlem sistemlerine iletimini sağlamaktadırlar. Dolayısıyla kabul gören bu işlem sonucunda, işletme içindeki veya dışındaki bütün nesne ve sistemler birbirleriyle iletişim halinde çalışabilmektedirler.

Siber-fiziksel sistemlerden beklenilen düzeyde fayda sağlanılabilmesi içinse en önemli ve destek sağlayan takım arkadaşı akıllı nesneler olmuştur. Siber-fiziksel sistem ve akıllı nesnelerin oluşturduğu birliktelik, üretimde anlık ve sürekli stok kontrolü, her an oluşabilecek olası problemlerin tespitinin gerçekleştirilmesi ve buna karşın hızlı çözüm imkânı sağlarken aynı zamanda talep değişikliklerine de anlık cevap sağlayabilme yetisine sahip olmaktadır.

KATMANLI ÜRETİM (ADDITIVE MANUFACTURING)

Katmanlı üretim, üç boyutlu olacak şekilde hazırlanan ve bilgisayar tabanlı tasarımlara sahip işlemlerden direkt olarak gözle görülür bir fiziksel model elde edebilmeyi sağlayan üretim teknolojisi olarak bilinmektedir. Dolayısıyla bu sistem sayesinde bilgisayar üzerinde herhangi bir ürünün görsel çizimini hazırlayarak, hızlı bir prototipleme işlemi ile görseli hazırlanmış ürüne hızlı erişim sağlama imkânı sunar. Yapılan işlem üzerinde kullanılan hızlı prototipleme cihazları, kendi içerisinde bazı farklılıklar gösterse de prensipleri genel anlamda aynı kalmaktadır. Sisteme genel olarak bakıldığında ise çalışma prensipleri, tabandan başlamak suretiyle katman katman yüzeylerin üstüne eklenerek oluşmaktadır.

BULUT BİLİŞİM (CLOUD COMPUTING)

Bulut bilişim sistemi (Cloud Computing), beş temel özellikten, üç hizmet modelinden ve dört dağıtım modelinden meydana gelmektedir.

Bu özelliklerin genel yapıları ise, isteğe bağlı self-servis, geniş ağ erişimi, kaynak havuzu, hızlı elastikiyet ve ölçülen servis olarak ele alınmaktadır. Bulut bilişim sistemi, en genel ifade ile uygulamaların internet tabanlı uygulamalar üzerinden çalıştırılması ya da kullanıcılara ait veri ve bilgilerin bir şekilde ulaşılmak istenildiği her anda erişimi sağlayabilmek adına bilgilerin depolanmasını sağlayan bir sistem olarak tanımlanmaktadır. En başta veri deposu sağlayabilme yetisine sahip bu sistemin kullanımı zamanla yoğun bir artış göstermiş ve sistemin asıl ortaya çıkışı, bir arama platformu sayesinde gerçekleşmiştir. Sistem aynı zamanda düşük maliyetle yüksek performans getirisi sağlayarak, bilgisayar temelli önemli bir etken haline gelmeyi başaran taraf olmuştur.

BÜYÜK VERİ ANALİZİ (BİG DATA)

Büyük veri analizi (Big Data), akıllı nesneler yardımıyla bir ağ sistemi tarafından devamlı olarak bilgi sağlanmasıdır. Sağlanan bu bilgilerin temelde elde edilebilmesi için işleme kapasitesi, analitik performans ve bilgi yönetim uzmanlığı gibi noktalara hâkim olmak gerekmektedir. Tam da bu noktada endüstri 4.0 veri analizleri, veri işleme kapasitesini geliştirerek karmaşık, kararsız ve henüz bir şeyin belirlenemediği alanlarda bilgi bütünlüğü sağlamaktadırlar. Üretim sürecindeki ürünlere dair veri elde edebilmek içinse bir bütünlük sağlayabilmek adına üretim sürecindeki birçok ürün ve makineye mikroişlemciler ve sensörler takılmaktadır. Günümüzde yapılan sosyal medya paylaşımları, ağ günlükleri, bloglar, fotoğraf, video gibi vb. alanlardan toplanan verileri işlenebilir ve anlamlı bir hale getiren sistem, aynı zamanda elde tutulan verilen dâhilinde müşterilerin neyi ne zaman ve nasıl istediklerine dair bir tahminde bulunur ve böylelikle önemli ölçüde lojistik hizmet desteği sağlamaktadır. Bu noktada anlaşılacağı üzere müşteri hedefleme, müşteri etkileşiminde bulunma ve aynı zamanda müşteri ihtiyaç ve alışkanlıklarını anlayabilme gibi sorunsal alanlarda büyük veri, ilk destek alınan taraf olmuştur. Amazon firmasının yapmış olduğu öngörmeli sevkiyat uygulaması ise bu duruma bir örnek olarak verilebilmektedir. Çünkü amazon, müşteri ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayabilmek adına müşterilerin önceki satın alma ve aramaları, satın alma işlemini gerçekleştirmeden önce web sayfalarında geçirdikleri süreler gibi vb. etkenleri dikkate almış ve bu doğrultuda yaptığı analizler sonucunda müşterilerin karşısına onlara özel hazırlamış olduğu önerilerle çıkabilmiştir.

OTONOM ROBOTLAR (AUTONOMUUS ROBOTS)

Otonom robotlar, otomatik iş yapabilme yetisine sahip olabilen robotlardan ziyade yapay zekâya sahip sistemler olarak nitelendirilmektedirler. Lojistik alanında en çok depo alanlarında kullanılan bu tip robotlar, kullanım alanları dolayısıyla RFID, sensör ve otomatik raflama gibi teknolojilerin de depo içerisinde kullanılması ile birlikte kendilerini zamanla daha çok geliştirme fırsatı bulmuşlardır. Bu da otomatik robotlar adına önemli derecede bir ilerleme kat edilmesine sebep olmuştur. Bahsedilen bu robotlar, çalışma alanlarında gerek diğer robotlar arasında gerekse de insanlar arasında uyum içerisinde çalışıp, hızlı çözüm sunabildiklerinden dolayı birçok endüstri üreticileri baş ağrıtan karmaşık durumların içerisinden çıkabilmek adına robot teknolojilerinden faydalanmaktadırlar. Hatta bu noktada Çin’in Amazonu olarak da adlandırılan ünlü perakendeci  “jd.com”, bulunan 500 deposunun her birindeki işlevleri gelişmiş robotlar aracılığıyla yerine getirmiş ve kurduğu bu sistem sayesinde dünyanın ilk insansız deposunu  “jd.com” , Şanghay’da kurmuştur. Zamanla gelişen ve sağladığı işlevler dolayısıyla hayat kurtarır hale gelen robotların gelişim aşamalarına da bakacak olursak, aşağıda da görüldüğü gibi;

İlk sırada 1997 yılında ev robotu olarak tasarımlanan Benjamin Sokora yer almakta ve zamanla ilerleyen teknoloji karşısında, 1990 yılında İRobot tarafından yarı otonom robotik sistemler ortaya çıkmış ve gelişim göstermişlerdir. Gelişme dolayısıyla robotlar, tıp ve uzay bilimleri gibi alanlarda da kullanılmaya başlanmış ve 2004 yılına gelindiğinde ise Engelberger robotik kolları kullanmaya başlamasıyla birlikte endüstri alanında da yayılma göstermiştir. Yaşanılan bu gelişme dolayısıyla, 2004 yılı robotik sistem konusunda çığır açan yıl olarak kaydedilmiştir.

ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK (AUGMENTED REALITY)

Artırılmış gerçeklik (Augmented Reality), gerçek ve sanalın, gerçek ortamda birleştirilmesine verilen isimdir. Tanıma nazaran zaman zaman sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik kavramları birbirleriyle karıştırılıyor olsa da bu iki kavram esasen birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Sanal gerçeklik, enformasyonun uzaysal mekâna dönüşümüyken, tümüyle gerçek ortamdan alakasız sonradan üretilen bir ortam sunmaktadır. Artırılmış gerçeklikse bu durumun tersi yönünde, gerçek bir ortama bağlı olarak sanal veriler ortaya koymaktadır. Bu yönüyle artırılmış gerçeklik kavramı, lojistik sektörü üzerine yeni bir görüş, yeni bir bakış açısı meydana getirmiştir. Dolayısıyla sistemi kullanan ve ayak uydurabilen lojistik firmaları, maliyetleri üzerinde ciddi bir düşüş gerçekleştirmiş ve kaynakları en uygun şekle sokup en uygun şekilde kullanabilme, hata oranını en aza indirme ve verimliliği sürdürülebilir hale getirebilme gibi alanlarda bilgi sahibi olmuşlardır.

SİMÜLASYON (SIMULATION)

Simülasyon, ürünlerin, malzemelerin ve üretim süreçlerinin tasarım süreci esnasında üç boyutlu olacak şekilde gerçek zamanlı veriler dâhilinde hazırlanan sanal modeli ifade etmektedir. Tanımından da anlaşılacağı üzere simülasyon kavramı, gerçek zamanlı verilerden yararlanarak, fiziksel dünyadaki makineleri, ürünleri ve insanları içerisinde barındıran sanal bir yapı oluşturabilmeyi sağlamı ve bu doğrultuda fiziksel değişimden hemen önce ürün ve makineye dair ayarlar test edilip arada bir bütünlük sağlanılabilmektedir. Böylelikle makine kurulum süreleri üzerinde bir azalış gerçekleşmiş ve kalite oranı öncesine nazaran artış göstermiştir. 

DİKEY VE YATAY SİSTEM ENTEGRASYONU (VERTICAL AND HORIZONTAL SYSTEM INTEGRATION)

Dikey ve yatay sistem entegrasyonu, işletme içerisinde bulunan evrensel bütünleşik veri ağlarının geliştirilmesiyle birlikte işletmelerin, birimlerin ve mevkilerin birbirleriyle olduğundan daha uyumlu bir şekilde çalışması anlamına gelmekte ve diğer bir ifade ile mühendislik tasarımları, üretim ve hizmet fonksiyonları, müşteriler, tedarikçiler gibi dağıtım kanalında yer alan ve alabilecek işletmelerin kullanımında oldukları farklı sistemleri bir araya getirerek bütünleşik bir yapı oluşturur ve bunların birbirlerine bağlı olarak çalışabilmesi anlamına gelmektedir. Dikey ve yatay entegrasyon kavramlarına bir de birbirinden ayrı olarak bakacak olursak dikey entegrasyon, aynı pazarların farklı alt sektörlerde müşteri sahibi olan organizasyonların birleşme işlemini ifade ederken, yatay entegrasyonsa aynı türde müşterilere sahip olan farklı organizasyonların birleşme işlemi anlamına gelmektedir. Bir arada bir terim olarak ele alındığında dikey ve yatay entegrasyon sistemlerinin sağladığı faydalar sayesinde bilgi teknolojilerinin de gelişmesiyle birlikte üretim sürecinde yaşanan gelişme ve değişikliklere karşın hızlı bir adapte süreci gerçekleştirilebilmiş ve aynı zamanda tedarik zinciri alanında da maksimum verim elde edilebilmiştir.

YAPAY ZEKÂ (ARTIFICIAL INTELLIGENCE)

Yapay zekâ, makine ve türevi şeylerin düşünme ve öğrenme yeteneği olarak tanımlanmakta ve aynı zamanda bu tanıma da bağlı olarak yapay zekâ sistemleri sayesinde daha önceki verilerden elde edilebilen bilgiler nazarında oluşabilecek karmaşık durumlara bir çözüm niteliği getirilebilmektedir. Uzmanlarsa bu noktada 2026 yılında şirket yönetimi içerisinde yapay zekâya sahip makinelerin de bir üyelik sıfatına sahip olabileceklerini ön görmektedirler. Lojistik hizmet sağlayan firmalarsa yapay zekâ sistemine en çok ürünlerin taşınması esnasında oluşabilecek olumsuzları kontrol edebilmek ve nakliye esnasında kullanılan araçların nerede, oldukları, teslimat süreleri gibi vb. etkenlere karşın herhangi bir olumsuzluk durumunda sisteme en hızlı bilgilerin aktarılmasını sağlamaları gerektiği noktada ihtiyaç duymaktadırlar.

KAYNAKÇA

  • 10.21733-ibad.838751-1441352-K.pdf
  • 10.33905-bseusbed.465962-744845-K.pdf
  • 577885-K.pdf
  • 594740-K.pdf
  • 688281-K.pdf
  • 700842-K.pdf

Instagram Hesabı‘mızı da takip edebilirsiniz!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*