19. yüzyılda başlayan devletlerarası bloklaşma, 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde büyük bir savaşın habercisi gibiydi. 1882 yılında Almanya – İtalya ve Avusturya Macaristan devletleri arasındaki “üçlü ittifak” ile 1905 yılında İngiltere ve Fransa’nın kurduğu “üçlü itilaf” grupları bu durumu kanıtlayan gelişmelerdi. Devletlerarası silahlanma, hammadde ve sömürge arayışı dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Osmanlı Devleti’ni tehdit etmekteydi. Bu dönemde İngiltere, Fransa ve Almanya ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri gerek siyasi, gerek ekonomik yönden tecrit edilemeyecek durumdaydı.
Nitekim Osmanlı askeri kurumları, ıslah maksadıyla adı geçen devletlere açık hale gelmişti. Donanması Amiral Limpus başkanlığındaki İngiliz bahriyesine, kara ordusu Liman Von Sanders başkanlığındaki Alman heyetine, jandarma gücü ise General Baumann başkanlığındaki Fransız heyetlerine geniş yetkilerle teslim edilmişti. 1914’te Büyük Savaş başladığında Osmanlı ülkesinde durum iç açıcı değildi. II. Meşrutiyet’in ilanının getirdiği sevinç gösterileri ve İmparatorlukta yaşayan azınlıkların devlete olan bağlılıkları kısa sürmüştü. Büyük güçlerin ve onların desteklediği azınlıkların faaliyetlerine içerideki siyasi bunalım eklenince Osmanlı Devleti’nin bu savaşın kenarında kalması zor gözüküyordu. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti ittifak arayışlarına girişmiş ve ilk olarak İngiltere’ye sonra Fransa’ya ittifak teklifinde bulunmuş. bu devletlerden olumsuz cevabı alınca da, Almanya ile 2 Ağustos1914’te ittifak antlaşması imzalamıştır.
HAREKÂTIN ANADOLU’YU ETKİLEYEN YÖNLERİ
1. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Ordusu’nu ve Anadolu halkını etkileyen facianın en büyüğü hiç şüphesiz tifüs salgınlarıdır. 2 Ağustos 1914’te seferberliğin ilanıyla birlikte askerler aracılığıyla halk arasında yayılan tifüs, çoğunlukla ölümlere neden olmaktaydı. Bu dönemde İstanbul başta olmak üzere bütün Anadolu salgın hastalıkların istilası altındaydı. Dr. Bentmann 1923 yılında tifüs salgınını “ Güçlü, bütün ülkeyi kasıp kavuran ve ilk olarak 1915 Ocak ayında Kafkasya’daki 3. Ordu yıkıntılarının arasında doğan bir çöl yangını” olarak tarif eder. Tifüs hastalığının kaynağı bitlerdi. Sarıkamış Harekâtı’nda günlerce sıcak bir ortam görmemiş olan askerler, banyo yapamadıklarından ve elbiselerini temizleyemediklerinden dolayı bitlenmişlerdi. Bir köy odası bulduklarında vücutlarındaki bitleri öldürüyorlar ve bu da tifüs hastalığına neden oluyordu. Askeri ve halkı kırıp geçiren tifüs salgınının önlenmesi için her şeyden önce bitlerin yok edilmesi gerekiyordu. Elbise ve eşyaları temizleyecek tıbbi malzemenin yetersizliği doktorları çareler aramaya itmiştir. Türk doktorlar kendi keşfettikleri makinelerle tifüsü önlemeye çalışıyorlardı. Önceleri ekmek fırınlarında asker elbiseleri ısıtılarak bitten temizlenirken daha sonra buğu kazanı keşfedildi. Seyyar kazanlar üstüne yerleştirilen kaplar içerisindeki elbiselere yüksek ısıda buhar uygulanarak bitler temizlenmeye başlandı.
Sarıkamış harekâtı sadece cephede yaşananları ile kalmamış, savaş sırası ve savaş sonrasında cereyan eden tifüs salgını ve harekâttan aylar sonra bile ölülerin gömülememesinden doğan salgın hastalıklar savaşın Anadolu’yu etkileyen önemli bir yönüydü. Sarıkamış taarruzu bölge halkını da derinden etkilemiştir. Taarruz devam ederken Sarıkamış’ın köyleri, Rus ordusu içerisindeki Ermeniler ve Kazaklar tarafından katliama tabi tutulmuşlardır.
Savaş içerisinde bu ittifakın Osmanlı’ya faturası ağır oldu. Plana göre Osmanlı, Süveyş’te İngilizleri, Kafkasya’da Rusları üzerine çekerek müttefiklerinin batı cephesindeki yüklerini hafifletecekti. 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte seferberlik ilan eden Osmanlı Devleti bu dönemde askeri ve ekonomik açıdan bu planı gerçekleştirecek güçten yoksundu. Zira ülkenin yol durumu, nakliye imkânları, sağlık şartları ve halkın ekonomik durumu iyi değildi. Sarıkamış Harekâtı’nda açık bir şekilde ortaya çıkan bu olumsuzluklar devleti zor durumda bırakmıştı. Doğu Cephesi ikmal yollarına bağlanan Ulukışla istasyonu Erzurum’a yaklaşık 1000 km mesafedeydi. Silahaltına alınan askerler Ulukışla’ya kadar trenle, oradan yaya olarak iki üç ay yürüyerek cepheye ulaşabiliyorlardı. İstanbul’dan Trabzon’a Karadeniz üzerinden yapılacak deniz yolu sevkiyatı ise, Rusların Karadeniz’deki hâkimiyeti nedeniyle küçük limanlar arasında gizlice yapılabiliyordu. Ordunun ihtiyacı olan lojistik desteği sağlayacak nakliye imkânları da yeterli değildi. Menziller arasındaki taşımacılığı yapacak hayvan sayısının azlığı nedeniyle silahaltına alınan askerler malzeme taşıma görevini üstlenmişti. Asker hem malzeme taşıyacak hem de savaşacaktı. Seferberlikle birlikte Anadolu’yu baştanbaşa istila eden salgın hastalıklar ise, ülke insanının etkilendiği bir başka olumsuzluktu. Birçok cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı, salgın hastalıklarla mücadelede tıbbi malzemeden ve koruyucu tedbir almaktan yoksundu. Devletin ve halkın ekonomik imkânları da, topyekûn bir savaşı uzun süre devam ettirebilecek durumda değildi. Zira savaşın başlarında Osmanlı maliyesi iflasın eşiğine gelmişti. Seferberlik kanunuyla her türlü işlenmiş hammaddeler ile yerli ve yabancı üretime el konulduğu halde biraz tarım ürününden başka bir şey elde edilememişti. Kanun zoruyla iki yıl boyunca her evden bir takım kışlık elbise toplamak için uğraşan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti silah altındaki askerlerin yarısının ihtiyacını dahi karşılayamamıştı.
22 Aralık 1914’te başlayan Sarıkamış Harekatı’nın kaderini Kasım 1914’te yapılan Köprüköy ve Azap Muharebeleri belirlemiştir. Zira Erzurum merkezli 3. Ordu, Köprüköy ve Azap Muharebelerinde Ruslara
karşı başarılı mücadeleler yaparak sınırdan içeri girmişlerdi. Bu dönemde Ruslar Sarıkamış’ta büyük askeri güç bulundurmuyorlardı. Eğer 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa Kasım ayında Köprüköy ve Azap Muharebelerini kazandıktan sonra harekâta devam etseydi Sarıkamış’ı alması kuvvetle muhtemeldi. Böylece Aralık ayında gerçekleşecek olan Sarıkamış taarruzuna gerek kalmayabilirdi. Ancak Hasan İzzet Paşa sınırdan içeri girmesine rağmen orduyu Erzurum’a çekerek savunma taktiği uygulama yoluna gitmişti.
Enver Paşa, ordunun geri çekilmesi olayına çok kızmış, Hasan İzzet Paşa’nın ordunun kış taarruzuna hazır olmadığını, savunmada kalarak her türlü hazırlık yapıldıktan sonra ilkbaharda harekete geçilmesi görüşünü beyan etmesi üzerine Enver Paşa hiddetlenerek “ Hocam olmasaydın seni idam ettirirdim.” Demiştir. Daha sonra Hasan İzzet Paşa 3. Ordu Komutanlığı’ndan istifa edecek ve İstanbul’dan cepheye gelen Enver Paşa 3. Ordu komutanlığını kendisi devralacak ve Sarıkamış Harekâtı gerçekleşmiş olacaktı. Enver Paşa’nın Aralık ayında gerçekleştireceği harekâta cephedeki birçok komutanın olumsuz görüş bildirdiğini görmekteyiz. Harekâta katılan komutanlardan Aziz Samih İlter, Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın taarruz mesuliyetini üzerine alamayacağından dolayı istifa ettiğini yazmaktadır.
SONUÇ
22 Aralık 1914 ile 5 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı esnasında cephede yaşananlar ve savaş yıllarında kendini gösteren tifüs salgını yeterli sağlık organizasyonunun olmaması nedeniyle, neredeyse bütün Anadolu’yu etkisi altına almıştır. Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının bir çoğunun Ruslar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir. Harekâtı gerçekleştiren 3. Ordu’ya gerekli lojistik desteğin sağlanamamış olması cephede askerleri çaresiz bırakmıştır. Lojistik desteğin savaş alanına ulaştırılamamasında iki önemli etken karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, Karadeniz üzerinden gemilerle Trabzon limanına oradan da karayoluyla cepheye ulaştırılacak yardımlar sekteye uğramıştır. Bunun nedeni Rusların Karadeniz’i ablukaya almaları ve yardım getiren gemileri batırmalarıdır. Nitekim Kasım 1914’te cepheye yardım malzemeleri götüren Mithat Paşa, Bezm-i Âlem ve Bahr-i Ahmer isimli Osmanlı gemileri Ruslar tarafından Karadeniz’de batırılmıştı. İkincisi, Anadolu’dan demiryolu ve karayolu ile yapılacak sevkiyatta Anadolu’daki yol ağı ve coğrafi şartların buna engel olmasıdır. Askerler ve yardım malzemeleri Ulukışla’ya kadar trenle gelecek oradan, neredeyse 1000 km. uzaklıktaki cepheye yaya olarak ulaştırılacaktı. Böyle bir yardımın cepheye ulaşması ise, 2 ayı bulmaktadır.
Enver Paşa’nın komuta ettiği Erzurum merkezli 3. Ordu, Aralık 1914 tarihinde yaklaşık 150.000 personele sahipti. Ancak bu askerlerin önemli bir kısmı Erzurum Kalesini korumakla görevlendirilmişti. Raporlara göre 3.Ordu taarruz harekâtı için 75.660 tüfek, 73 makineli tüfek ve 218 topa sahipti. Tablo Sarıkamış Harekâtı’nı gerçekleştiren 3. Ordu’nun Mevcudunu göstermektedir.
Sarıkamış Harekatı’nda Türk Ordusu’nun kayıpları yıllardan beri tartışılagelen konulardan biri olmuştur. Bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır. Commandant Larcher’in 1926’da kaleme aldığı ve Türk kayıpları konusunda en çok kullanılan Batı kaynağı olan “Büyük HarpteTürk Harbi” eserine göre kayıplar, 90.000 ölü ve 40.000 ila 50.000 esirden ibaretti. Buna karşılık 3. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Felix Guze
tarafından toplanan muharebe sonuç raporlarına göre Türk kayıpları 30.000 ölü ile 7.000 esirdi. Türk resmi kayıtlarına göre ise 23.000 ölü, 10.000 hastanede ölen, 7.000 esir ve 10.000 yaralıdan oluşan toplamda 50.000 kayıptan söz edilmektedir. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 22 Ocak 1935 günü Harp Akademisi’nde verdiği konferansta Türk kayıplarının 60.000 olduğunu ifade etmiştir. Türk Ordusu’nun kesin kayıpları hakkında bir şeyler söylemek mümkün değildir. Ancak yukarıdaki farklı kaynakların verdiği bilgilerden hareketle, kayıpların 30.000’in üzerinde olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Sarıkamış Harekâtı, Türk tarihi açısından hüsranla biten ve izleri kolay kolay silinmeyen bir savaştır. Yıllarca savaşın askeri taktik ve siyasi yönleri tartışılagelmiştir. Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa’nın ihtirasları nedeniyle koca bir ordu mahvolmuştur diyenler olduğu gibi Kasım ayındaki Köprüköy ve Azap Muharebelerinde Ruslara karşı başarılı mücadeleler vermesine rağmen Erzurum’a orduyu geri çeken Hasan İzzet Paşa esas sorumludur görüşünü savunanlar da olmuştur. Her ne olursa olsun, yukarıda anlatmaya çalıştığımız Türk askerinin cephede yaşadıkları ve vatan uğruna gösterdikleri kahramanlıkların daha önemli olduğu, toplumlar nezdinde bilinmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
KAYNAKÇA
- https://birikimdergisi.com/haftalik/9269/sarikamis
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/837450
- https://islamansiklopedisi.org.tr/sarikamis-harekati
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2153413
- https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/64228/14575.pdf?sequence=1
- https://www.google.com/search?q=sar%C4%B1kam%C4%B1%C5%9F+facias%C4%B1n%C4%B1n+lojistik+anlamda+eksikli%C4%9Fi&rlz=1C1JZAP_trTR972TR973&sxsrf=AJOqlzXAXGiZz19QTyqDSWAd8UGqYYOoUg:1673633712994&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwiEv8m3k8X8AhVVSPEDHdE-AWcQ_AUoAnoECAMQBA&biw=1366&bih=625&dpr=1#imgrc=6fnOGDhRJXg7yM&imgdii=5CUJxyqfe0m9NM
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Sar%C4%B1kam%C4%B1%C5%9F_Harek%C3%A2t%C4%B1
Instagram Hesabı‘mızı da takip edebilirsiniz!
No responses yet