Sınırda Karbon Düzenlemesi

Sanayi devrimi ile birlikte refah, daha fazla mutluluk gibi daha fazla üretkenlik gösteren neo-klasik kapitalist dünya görüşü, çevre sorunlarını göz ardı etmiştir. 1970’li yıllardan itibaren iklim değişikliği hızla kendini göstermiş ve Sessiz Bahar ile sürdürülebilir kalkınma anlayışı resmen başlamıştır. Çevre bilincini yükselten (yeşil) ekonomik sistem, uluslararası anlaşmalar ve belirli anlaşmaların üretimi ve kullanımı kapsamında yaptırımlar oluşturmuştur. 1960’lı yıllarda %94 olan fosil yakıtların toplam enerji tüketimindeki payı bugün %75 oranında düşmesine rağmen 1960’larda 9,2 gt civarında olan karbondioksit emisyonları 3,5 kat artarak 31,5 gt’ye ulaşmıştır. Küresel ısınma, iklim değişikliği, karbon emisyonları ve sera gazı emisyonları gibi kavramların günlük yaşamda kullanımı her geçen gün artmaktadır. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Avrupa Birliği (AB) programını ilan etmesiyle iklim değişikliği konusunun özellikle Aralık 2019’da birçok açıdan gündemi tamamen değiştirdiğini söylemek mümkündür.

Covid-19, Mart 2020’den beri dünyayı kasıp kavururken, birçok ülkenin hastalıkla mücadeleye ve ekonomik toparlanmaya öncelik vermesiyle ülke ekonomilerini ciddi şekilde etkiledi ve Yeşil Anlaşma en düşük noktasına geri dönmüştür. Ancak 2021 yılında dünyanın birçok yerinde yaşanan doğal afetler, yangınlar ve sel felaketleri iklim değişikliğinin önemini ortaya çıkarmıştır. Avrupa Yeşil Anlaşması kapsamında AB, 2050 yılına kadar nötr bir iklim olmayı, yani sera gazı emisyonlarını ortadan kaldırmayı, istihdamı ve endüstriyel üretimi korumayı ve sera gazı emisyonlarını azaltmada etkin bir oyuncu olmayı hedeflemektedir. Ayrıca bu süreçteki diğer AB hedefleri arasında; çevre dostu teknolojilere yatırım yapmak, endüstriyel inovasyonu desteklemek, özel ve toplu taşıma sektörleri için araçların temiz, ucuz ve sağlıklı alternatiflerle sunulmasını sağlamak, enerji sektörünü kapatmak ve %100 yenilenebilir enerji transferini sağlamaktır.

Avrupa Yeşil Anlaşması sadece AB’nin meselesi değildir. Avrupa Birliği ile ekonomik, ticari ve siyasi bağları olan tüm ülkeler için geçerlidir. Avrupa ile güçlü bağları olan Türkiye’nin ticaret hacmi göz önüne alındığında, karbondioksit konusunu ciddi bir şekilde ele alması gerekmektedir. Aksi takdirde, AB ile Türkiye arasındaki ticaret anlaşmaları, Komisyonun karbon emisyonu riskini azaltmayı amaçlayan karbon emisyonu ayarlama sürecinin ölçeğini bozma riski taşımaktadır (Şahin vd., 2021: 41).

1. TÜRKİYE’NİN TARAFI OLDUĞU ÇEVRE ANLAŞMALARI, PROTOKOLLERİ VE SÖZLEŞMELERİ

Aşağıda Türkiye’nin taraf olduğu çevre anlaşmaları, protokolleri ve sözleşmelerinin en önemli olanları anlatılacak ve tamamı tablo şeklinde sunulacaktır.

1.1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS)

1980’lerde, insan kaynaklı sera gazı emisyonları ile küresel iklim değişikliği arasında bir bağlantı olduğuna dair bilimsel kanıtların ortaya çıkmasıyla birlikte kamuoyunun endişesi arttı. Bu kaygılar ışığında, hükümetler uluslararası bir anlaşmaya varmak için çok sayıda uluslararası konferans düzenlemiştir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (INC) 1990 yılında kuruldu. 1994 yılında, 197 ülkenin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) yürürlüğe girdi. Türkiye UNFCCC’ye taraf olarak katıldı 189 24 Mayıs 2004, 16.10.2003 tarih ve 21.10.2003 ve 25266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4990 sayılı Kanun (iklim.csb.gov.tr), 202 UNFCCC (Madde 2), “iklim sisteminin zararlı antropojenik etkilerine elverişli bir ortamda sera gazı emisyonları elde etmek”tir. Buna ek olarak, UNFCCC, belirli bir seviyedeki sera gazı emisyonları için üç gereklilik belirlemiştir (unfccc.int, 2021). Bu koşullar altında, sera gazı emisyonları “çevresel sistemlerin iklim değişikliğine uyum sağlamasına izin vermek; gıda üretiminden ödün verilmemesi ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasını sağlamak için yeterli zaman ayrılmalıdır. Bu sürece rehberlik eden bazı temel ilkeler ortaya konmuştur. UNFCCC / Madde 3. Bunlar: ortak fakat farklı sorumluluklar, eşitlik, uygun maliyetli önlemler, önleyici, şeffaf bir küresel ekonomik sistem ve sürdürülebilir kalkınma hakkıdır (unfccc.int, 2021).

1.2. KYOTO PROTOKOLÜ

1994 yılında yürürlüğe giren 1992 Rio Sözleşmesi’nin imzasına açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve UNFCCC 2005 ile yapılan bir başka anlaşma ile yürürlüğe giren Kyoto Protokolü, uluslararası bir protokoldür. İklim değişikliğini ve olumsuz etkilerini azaltmayı hedefleyen bir projedir. 11 Aralık 1997’de Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen 3. Taraf Konferansı (COP 3), dünya çapında sera gazı emisyonlarının ortak hedeflerini içeren “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine İlişkin Kyoto Protokolü” imzalandı. Bu sistemin amacı, rehin sırasında listelenen insan faaliyetlerinden kaynaklanan CO2 eşdeğeri toplam sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesinin en az %5 altına indirmektir. İkinci protokol vaadinde yer alan “Doha Değişikliği” ile Ek B’de yer alan tarafların, ilk sözün verildiği tarihteki aksine, 2020 yılına kadar 1990 yılına kıyasla emisyonları en az %18 oranında azaltmaları kararlaştırılmıştır. Kyoto Protokolü’nün uygulanabilmesi için 144 ülkenin kabul etmesi gerekiyor ancak 10 Aralık 2019’da getirilen Doha değişikliği 135 ülke tarafından kabul edildi ve uygulanmadı. Japonya, Rusya, ABD ve Yeni Zelanda ikinci rehin dönemine dahil edilmedi.

Türkiye, TBMM’nin 5386. maddesinin 5 Şubat 2009 tarihinde kabulü ve Bakanlar Kurulu’nun 13 Mayıs 2009 tarih ve/14979 sayılı kararı ile 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştur. Birleşmiş Milletler’e katılma araçlarının tanıtılmasıyla. Kyoto Protokolü kabul edildiğinde BMİDÇS’nin bir parçası olmayan Türkiye, bir Ek-1 ülkesi olmasına rağmen, protokolün kapsamında garantili bir azalma olmamıştır.

1.3. PARİS İKLİM ANLAŞMASI

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne dayanan Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün (iklim.csb.gov.tr, 2021) sona erme tarihi olan 2020 sonrası iklim değişikliğini düzenlemeyi amaçlıyor. 2020’de yürürlüğe girmesi planlanan ve küresel ısınma sıcaklıklarının 2 santigrat derecenin altında (1,5 santigrat derece ile sınırlı) tutulmasını amaçlayan anlaşma, 12 Aralık 2015’te Türkiye’de dahil 195 ülke tarafından oy çokluğuyla onaylandı, Kasım 2015’te Paris İklim Konferansı düzenlendi. 197 UNFCCC üye devletinden 174’ü (25.01.2018 itibariyle) bu anlaşmayı onayladı (unfccc.int, 2021)

1.4. OZON TABAKASINI İNCELTEN MADDELERE DAİR MONTREAL PROTOKOLÜ VE VİYANA SÖZLEŞMESİ

Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü, ozon tabakasına zarar veren kimyasalları ortadan kaldırarak Dünya’yı korumaya yönelik uluslararası bir anlaşmadır. 1985 yılında yürürlüğe giren ve 1988 yılında kabul edilen Viyana Sözleşmesini, Montreal Protokolü takip etmektedir. Protokol 1987 yılında imzalanmış ve 1989 yılında yürürlüğe girmiştir (https://ozone.unep.org/tr, 2021). Montreal Protokolü, Birleşmiş Milletler tarihinde 196 hükümet ve Avrupa Birliği’nden 197 taraf tarafından onaylanan ilk uluslararası anlaşma olması nedeniyle uluslararası işbirliğinin olağanüstü bir örneği olarak görülüyor. Türkiye, 1991 yılında Viyana Sözleşmesine ve Montreal Protokolüne taraf olmuştur. Protokolün en son modifikasyonu olan Kigali değişikliği, sera gazı etkisi olan Florlu Yeşil (Hidroflorokarbon, HFC) eki altına çok güçlü bir “kontrol altındaki madde” eki ekleyerek belirli bir programda kullanımlarını azaltmayı amaçlamaktadır. Montreal Kodunun metni. Ayrıca Kigali Değişikliği’nin uygulanmasını teyit eden azalma ile küresel ısınmanın 0,5 santigrat derece azalarak 2100’e düşürülmesi bekleniyor (https://ab.csb.gov.tr, 2021).

1.5. TEHLİKELİ ATIKLARIN SINIRLARÖTESİ TAŞINIMININ VE BERTARAFININ KONTROLÜNE İLİŞKİN BASEL SÖZLEŞMESİ

Çevre ve insan sağlığına tehdit oluşturan endüstriyel atıkların kontrol altına alınması, taşınması ve boşaltılması için harekete geçmek amacıyla tasarlanan “Sınır Ticareti ve Tehlikeli Atıkların Kontrolüne Dair Basel Sözleşmesi” 5 Mayıs 1992’de yürürlüğe girdi (http://www.basel.int, 2021). Türkiye bu konferansa 22 Haziran 1994 tarihinde katılmıştır. Bugün 187 akit ülke ve 53 imzacı ülke bulunmaktadır.

1.6. BAZI TEHLİKELİ KİMYASALLAR VE PESTİSİTLERİN ULUSLARARASI TİCARETİNDE ÖN BİLDİRİMLİ KABUL USULÜNE DAİR ROTTERDAM SÖZLEŞMESİ

10 Eylül 1998’de imzalanan Rotterdam Antlaşması, tehlikeli madde ihracatlarının veya gruplarının yasaklanması veya kısıtlanması durumunda, kimyasalın varış ülkesine bir bildirim gönderilmesi gerektiğini şart koşar. belirli düzenleyici çerçevelere ve bu bildirimlerin yapılma sırasına uygun olarak ihraç edilecektir. (http://www.pic.int, 2021). Türkiye tarafından imzalanan sözleşme 11 Eylül 1998, Kanun No. 09.03.2017 tarihli, 03.04.2017 tarihli ve 30027 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Dünya Ticaret Örgütü Rotterdam Tüzüğü’nün Tehlikeli Pestisit ve Pestisit Yetkilendirme Bildirimi Onayı’nın 6988’i. Böylece sözleşme Türkiye’de 20 Aralık 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir (https://ab.csb.gov.tr, 2021).

1.7. KALICI ORGANİK KİRLETİCİLERE (KOK) İLİŞKİN STOCKHOLM SÖZLEŞMESİ

Birleşmiş Milletler Çevre Programı-UNEP tarafından, kalıcı olmaları nedeniyle çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyen 12 kimyasalın kullanımının yasaklanması ve sınırlandırılması amacıyla hazırlanan Stockholm Konferansı’nın amacı; Sonuç olarak tarımla mücadelede kullanılan bazı pestisitler ve çeşitli zararlı haşerelerin önlenmesi, sanayide ve sanayide kullanılan bazı kimyasallar ve yakma yöntemleri, insanlarda ve organizmalarda yağ hücreleri biriktirerek insan sağlığına ve çevreye olumsuz etki yapmaktadır. Doğal besin zinciri sayesinde uzun süre dayanabilir. Bazı kimyasalların kullanımı, üretimi, ithalatı ve ihracatı yasaklanmalı ve kısıtlanmalıdır (https://ab.csb.gov.tr, 2021). Anlaşma 22 Mayıs 2001 tarihinde imzalanmış ve 17 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu anlaşmayı 2001 yılında imzalamış ve 2010 yılında yürürlüğe girmiştir.

2. AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI

AB’nin iklim değişikliği ile mücadelede atmak istediği adımlar, teşvikleri ve sağladığı kurallar Paris Anlaşması’ndan sonra da devam ediyor. Avrupa Birliği’nin küresel ısınma ve küresel ısınmayla mücadelede önemli rol oynamak üzere hayata geçirdiği tüm eylem planlarının tamamı Avrupa Yeşil Anlaşması’na (AYM) dahil edilmiştir. Avrupa Yeşil Anlaşması, sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar sıfıra indirerek ve yeşil ekonomiye geçiş sürecini bir Avrupa ekonomik ve endüstriyel fırsatına dönüştürerek ilk kıta iklimi açısından nötr kıta olmayı hedefliyor (Avrupa Komisyonu) Avrupa, 2019). Teknik olarak yeşil gazlar; karbondioksit (CO2), metan (CH4), azot oksit (N2O), hidroflorokarbonlar (HFC), kükürt heksaflorür (SF6), perflorokarbonlar (PFC), azot triflorür (NF3), kükürt oksitler (NOx), amonyak (NH3), nitrojen oksitler (SOx) ve bunların demir dışı organik bileşikleri (NMVOC’ler)”. Sera gazı emisyonlarının arkasındaki ana güç ekonomik sektördür ve hava emisyonlarında yer alan beş ana sektör vardır. Bunlar: Yanan yakıt ve egzoz dumanları (malzemeler dahil enerji); endüstriyel ve tüketici hizmet sistemleri (IPPU); Tarım; arazi kullanımı, arazi ve orman kullanım değişkenliği (LULUCF); Atık yönetimi olarak sınıflandırılmaktadır (EUROSTAT, 2020). Avrupa Yeşil Anlaşması ile ilgili birkaç temel kural ve politika vardır. Bunlar (European Commission, 2019);

  1. AB ticareti kaynaklı emisyonlar,
  2. Yayılım yapmayan ekosistemlerin hedef üye ülkeleri,
  3. İklim değişikliğiyle mücadele için ormanlara ve araziye katılım,
  4. Ulaşımda sera gazı emisyonlarının azaltılması,
  5. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımı.
  6. Düşük karbon teknolojisi
  7. Sera gazı emisyonlarını azaltmak,
  8. Ozon tabakasının korunması,
  9. İklim değişikliğinin etkilerine hazırlanmak,
  10. İklim değişikliğini finanse etmek.

Yeşil Anlaşma, yukarıdakilere ek olarak, çevre dostu teknolojiler üzerine araştırmalar için çeşitli mali desteklerin yanı sıra politika paketlerini de içermektedir. AYM’nin ölçeği göz önüne alındığında, AB, özellikle iklim mevzuatı ve karbon kısıtlama vergileri olmak üzere bir dizi önlem uyguluyor. Bu adımlara ek olarak, şirketleri yeşil enerjiye dönüştürmek ve enerji ve karbon bazlı enerjiden kaçınmak için aynı anda farklı geçiş para birimleri oluşturuluyor. Avrupa’nın önümüzdeki 10 yıl içinde çevre projelerine ayırdığı para miktarı bir trilyon dolardan fazladır (European Commission, 2020).

Finansman miktarı, dünya ve Avrupa Birliği tarihinde iklim değişikliği ile ilgili olarak sunulan en büyük mevzuat miktarını oluşturmaktadır.  Flavin (2008), bir ekonominin düşük karbon ekonomisi olabilmesi için bu üç faktörün birleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunlar;

  • Yeni teknolojiler ve yaşam tarzı değişiklikleri nedeniyle enerji tüketimini azaltmak ve mevcut enerji verimliliğini en üst düzeye çıkarmak,
  • Sıfır enerjisiz teknoloji kullanmak,
  • Fosil yakıt karbonunu yakalamak ve depolamak. Görüldüğü gibi düşük karbonlu bir ekonomi yaratmak için üretimden tüketime kadar tüm temel faaliyetler için ihtiyaç duyulan enerjinin fosil yakıtlarda değil, yenilenebilir kaynaklardan ve karbon monoksit borcundan bulunması gerekmektedir (Bayrak, 2021: 271).

Bu değişimi gerçekleştirmek için 1 trilyon Euro’luk bir bütçe ayıran AB, lojistikten enerji sektörüne kadar 11 öncelikli alanda tüm kaynaklarını sürdürülebilir büyüme için seferber edecek. Toplam ihracatının %41’ini AB-27’ye, %55’ini AB ve AB dışı ülkelere ihraç eden Türkiye, 2020 yılından itibaren tüm üretim sektörlerinde ve hizmetlerde karbon bazlı bir değişikliği zorunlu kılacaktır.

Değişkenliği ve sera gazı azaltım hedefleri ile Avrupa endüstrilerine ek maliyetler getirecektir. Sınır Karbon Düzenleme Mekanizmasının (SKDMCBAM) uygulanması, Avrupa rekabetini korumak ve üretimin AB’den daha düşük emisyon hedeflerine sahip ülkelere kaymasını önlemek için ortaya çıkmıştır (karbon kaçağı2). AB pazarına ihraç edilecek bu ürünler için içerdikleri karbon ayak izine göre tarife öngören Karbon Sınırı Yönetmeliği, Avrupa Yeşil Anlaşması’nın kilit araçlarından biri olacaktır. AB pazarının büyüklüğü ve önemi nedeniyle karbon denkleştirmelerinin AB’ye uygulanması dünya ticaretini etkileyecektir. Düşük karbonlu üretim yapan üreticiler için rekabet avantajı yaratacaktır. Yüksek karbon ayak izine sahip departmanlar için önemli ölçüde sakatlık yaratabilir. SKDM’ye göre, 2026 çelik, çimento, alüminyum ve elektrik ithalatçılarının, listelenen ürün hacmi içinde yaydıkları dumana eşdeğer sertifikaları satın almaları gerekecek. Fit 55’in ilan edilen gereklilikleri uyarınca, AB ithal edilen her ürün için karbon emisyonu için bir sınır belirleyecek ve bu değerin üzerindeki malların karbon salınımı olan 55-60 €’luk ek gümrük vergisi uygulayacaktır. ve çevre dostu ise Ürünün yapılmadığı, AB ülkelerine ihracatının mümkün olmadığı veya verginin ödeneceği söyleniyor (http://celik.org.tr/, 2021). İklim değişikliğine karşı küresel mücadelede, Dünya Bankası 2011 yılında ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma ve daha etkin hale getirme çabalarını desteklemek için Hazırlık Piyasası Ortaklığı’na (PMR) çağrıda bulundu.Piyasa için teknik destek kullanıldı.Teknik destek uygulandı. 2013 programı için Türkiye, 2013 yılında programa dahil edilmiştir. PMR-Türkiye, 2013 yılından bu yana ekonomideki çeşitli karbon salım mekanizmalarını koruma, raporlama, doğrulama ve etkileme yasasını uygulamak için çalışıyor (https://pmrturkiye.csb.gov.tr, 2021).

Türkiye, AB-27 ülkelerine yapılan toplam ihracatın yaklaşık %41’ini gerçekleştirmektedir. Bu nedenle ihracatımızın karbon salınımının en yüksek olduğu bölgelerin sınırlarının karbon düzenlemesini olumsuz etkilemesi çok muhtemel görünmektedir. 2026’da uygulanacak AB Sınır Karbon Düzenleme çerçevesinin ölçeği göz önüne alındığında, öncelikle; Karbon fiyatlarının çimento, demir, çelik, gübre ve alüminyum gibi sektörlere uygulanacağını söyledi. Bu çalışmada ilk etkilenecek bileşenlerden biri olan çelik endüstrisinde5 SKDM’nin olası maliyeti tartışılacaktır. Metal endüstrisi neden seçildi; Otomobil, kimya ve giyimden sonra dördüncü büyük ihracat olup, ihracatın %35’i Avrupa Birliği’ne yapılmaktadır. AB, SKDM’nin, ihracatçıların Euro bölgesinde uygulanan ETS kapsamındaki yerel üreticilerinki gibi karbon denkleştirmeleri için ödeme yapması gerektiğini açıkça belirtirken, karbon emisyonlarını önlemek için AB’ye ithal edilen ürünleri ve ihracatları için eşit muamele sözü verdi. AYM’nin bölgesel düzeyde Türk dış ticareti üzerindeki potansiyel etkisini gösteren bazı çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Şahin, vd., (2021), AYM’nin hem lojistik hem de talep açısından Türkiye elektrik piyasası üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalarında; Üreticilerin elektrik santrallerinin maliyetinde olası bir artış yaşayacaklarını ve kömür ve gaz santralleri gibi geleneksel enerji endüstrilerinde karbon maliyetlerinin olacağını söylediler. Güncel karbon fiyatlarına ve döviz kurlarına göre karbon fiyatları sırasıyla gaz ve kömür enerjisi sektörlerinde sırasıyla 50 TL/MWh ve 100 TL/MWh olarak hesaplanmaktadır. Kömür ve gaz santrallerinin karbon maliyetini rekabetçi bir fiyata yansıtması nedeniyle piyasa fiyatlarının yükseleceği açıklandı. Türkiye ve Avrupa Birliği, Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden yaklaşık 135 milyon dolarlık elektrik ticareti yapıyor. Türkiye anlaşmanın şartlarını kabul etmezse, AB ile Türkiye arasında, Türkiye ile Yunanistan arasındaki elektrik ticareti gibi ekonomik ve ticari sorunlar yaşanacak veya Bulgaristan askıya alınacak. Türkiye’nin bir karbon ticaret platformuna veya elektriğin karbon denkleştirmesine sahip olmadığı için, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki elektrik ticareti Yeşil Anlaşmanın bir sonucu olarak sona erebilir.

Şahin ve Önder (2021), atık yönetimi, sera gazı emisyonları ve Türkiye’nin AYM ölçeğindeki potansiyel etkisini değerlendirdikleri çalışmalarında, performans araştırmasının etkisini ve atıkların AB’nin AYM hacmi Avrupa ve Türkiye üzerindeki etkisini karşılaştırmalı olarak analiz ettiler. Sonuç olarak, Türkiye’nin AYM’nin büyüklüğü açısından atık yönetimi konusunda daha detaylı ve verimli çalışmalar yaparak fırsatları değerlendirmesi ve ciddi sorunların önüne geçmek için sert önlemler alması gerektiği tespit edilmiştir. TÜSİAD, 2020 yılında yayınladığı “Ekonomik Göstergelerin Yeni Objektifi” başlıklı raporunda, Avrupa Yeşil Anlaşması’nın 2050 yılına kadar Avrupa karbon salımını öngördüğünü ve Avrupa Yeşil Anlaşması’nın sadece Türkiye için bir tehdit olmadığını, yeni fırsatlar da belirlediğini belirtiyor. sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir değişim aracı olarak sağlayabileceğini belirtmiştir.

Aşıcı (2021), yaptığı çalışmada ETS benzeri bir sistem altında Türkiye’deki enerji ve karbonyoğun yedi sektörün (elektrik, çimento, demir cevheri, kimyasallar, petrol, jet yakıtı, kağıt ürünleri) şu adreste hesaplanmıştır: 2018’de 269,2 Mt CO2e. Bu, Türkiye’de 520,9 Mt olan toplam sera gazı emisyonunun %51,2’sine eşdeğerdir. Demir ve çelik fraksiyonundaki Ölçek-1 GHG emisyonları, toplam 17,6 Mt CO2e seviyesinin %3’ünü oluşturmaktadır. Karbon maliyeti (milyon Euro; CO2e = 30 Euro olduğundan) 528 milyon Euro olarak hesaplanmıştır. Yedi sektörün tamamında karbon harcaması Duman 1 vergilendirilirse, yılda 8 8 milyara ihtiyaç duyulacağı görülecektir.

3. SINIRDA KARBON DÜZENLEME MEKANİZMASININ ÇELİK SEKTÖRÜNE OLASI ETKİLERİ

Dünya demir cevheri üretiminin yaklaşık %57’sini bilen Çin, dünyanın en büyük üreticisidir. 2020’de Türkiye, Almanya’yı geçerek dünyanın en büyük 7. Avrupalı ​​üreticisi ve üreticisi oldu (https://www.worldsteel.org/, 2021). Türkiye’de üretilen sıvı demirin büyük bir kısmı demir cevheri ile Minerallerden Oksijen Bazlı Fırın (BOF) ve Ark Ocağı Fırını (EAF) (dahil) Fırın İndüksiyon (Demir üretiminin gerçekleşmesi durumunda) ile bir arada üretilmektedir. EAF ile atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının miktarı diğer metal üretim tekniklerine göre yaklaşık %80 daha azdır). Ülkemizde 2020 yılından itibaren 3 adet demir cevheri BOF merkezi ve 34 adet IF ve EAF atık tesisi bulunmaktadır (https://www.sanayi.gov.tr, 2021: 7).

Türkiye çelik ihracatının 2020 yılında geçen yıla göre değerine bakıldığında miktar ve fiyatın düştüğü görülüyor. 2019 yılında 13,8 milyar dolar değerinde ve 21,2 milyon ton olan ihracat, 2020 yılındaki 12,6 milyar dolara göre %8,6 düşüşle ve 20,3 milyon ton toplamda %3,8 azaldı. 2020 yılına kadar bölgesel bazda sırasıyla Avrupa Birliği, Ortadoğu ve Körfez ülkeleri, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu’ya ihraç edilecek. AB ihracatı %18,7 düşüşle 5,8 milyon tona gerileyerek %19,6 değerle ve 4,3 milyar dolar ile önemli bir düşüşle (https://www.sanayi).gov.tr, 2021:22. Ortalama olarak, 2020’de üretilen her ton demir, havaya 1.851 ton CO2 salınımına neden oldu. Ayrıca, 2020 yılında 1.860 milyon ton (Mt) demir üretildi ve endüstrinin toplam doğrudan faaliyetinin 2,6 milyar ton olduğu tahmin ediliyor, bu da küresel antropojenik CO2 emisyonlarının %7 ila %9’unu temsil ediyor (https://www.worldsteel. org/, 2021).

Türkiye’de 2020 yılına kadar madencilik ve atık üretimi açısından tartılan tüm metal endüstrilerinin ortalama karbon emisyonları 1 ton karbondioksit başına 1,33 tona ulaşacak. Şimdi sektördeki ortalama karbon emisyonlarına göre ihraç edilen 6,6 milyon ton demirin karbon emisyonu 504 milyon dolar. Diğer katılımcı firmalar 2,3 ton yani Kardemir karbondioksiti üretirken toplam ihracatın yaklaşık %20’si kadar ek maliyet ödemek zorunda kalıyorlar. O zaman rekabetleri olumsuz etkilenecektir (https://www.bloomberght.com/, 2021).

KAYNAKÇA

Aşıcı, A. A. (2021), Avrupa Birliğı’nin Sınırda Karbon Uyarlaması Mekanizması ve Türkiye Ekonomisi, , Sabancı Üniversitesi, İPM Mercator Politika Notu

Basel Convention, (2021). Text of the Convention, http://www.basel.int/TheConvention/Overview/TextoftheConvention/tabid/1275/Default.aspx, (07.01.2022)

Bayrak, M. R. (2012). Sürdürülebilir Kalkınma İçin Türkiye’de Düşük Karbon Ekonomisi ve Kyoto Protokolü’nün Finansman Kaynakları/Low Carbon Economy and Financial Sources of The Kyoto Protocol for Sustainable Development In Turkey. Journal of History Culture and Art Research, 1(4), 266-279.

Bloomberg, (2021). Türk çelik sektörünün karbon faturası 400 milyon doları aşabilir, https://www.bloomberght.com/turk-celik-sektorunun-karbon-faturasi-400-milyon-dolariasabilir-2285577, (07.01.2022).

European Commission, (2019). A European Green Deal: Striving to be the First Climate-Neutral Continent. European Commission, https://ec.europa.eu/info/strategy/priorities-2019- 2024/european-green-deal_en#policy-areas, (07.01.2022).

European Parliament, (2020). Europe’s one trillion climate finance plan, https://www.europarl.europa.eu/news/en/headlines/society/20200109STO69927/europe-s-onetrillion-climate-finance-plan, (07.01.2022).

Flavin, C. (2008). Low-carbon energy: A Roadmap (Vol. 178). Worldwatch Institute, Washington.

Şahin, G., M.A.Şahin, B.Yitgin (2021), Effects Of The European Green Deal on Turkey’s Electricity Market, İşletme Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, Sayı:1, ss.40 -58

Şahin, G., ve Önder, H. G., (2021), Atık Yönetimi, Sera Gazı Emisyonları Ve Türkiye: Avrupa Yeşil Mutabakatı Çerçevesinde Bir Değerlendirme, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 112, s. 194-216

T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, (2021). Demir Çelik Sektör Raporu 2021, https://www.sanayi.gov.tr/plan-program-raporlar-ve-yayinlar/sektor-raporlari/mu1406011405, s.22), (07.01.2022)

Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, (2021). Partnership For Market Readiness Turkey Program (PMR) “Shaping the Next Generation of Carbon Markets”, https://pmrturkiye.csb.gov.tr/pmr-program/?lang=en, (07.01.2022)

Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, (2021). Türkiye’nin Tarafı Olduğu Bazı Çok Taraflı Çevre Anlaşmalarına İlişkin Bilgiler, https://ab.csb.gov.tr/anlasmalar-i-98915, (07.01.2022).

UNFCCC, (2021). United Nations Framework Convention on Climate Change, https://unfccc.int/resource/docs/convkp/conveng.pdf

World Steel Association, (2021). Climate Change and the Production of Iron and Steel: an Industry View, https://www.worldsteel.org/en/dam/jcr:1b7492b1-15f5-401a-88f1- 7ae488e0553f/SteelTalks%2520May%25202021_Asa%2520Ekdahl.pdf, (07.01.2022).

Instagram Hesabı‘mızı da takip edebilirsiniz!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*